Bodrum Gündem

Aysu Türkoğlu “Yeni Hedefi Kuzey Kanalı”

Aysu Türkoğlu “Yeni Hedefi Kuzey Kanalı”

Duyanlar duymayanlara söylesin bizim kızın yeni hedefi Kuzey Kanalı.

Kuzey Kanalı ne diye soracak olursanız eğer, Kuzey Denizi-Baltık Denizini bağlayan yaklaşık 40km.lik bir kanal.

Bizim kız diyorum, çünkü gerçekten başta Bodrumlular olmak üzere güzel ülkemizin cevval, çalışkan, azimli, ne istediğini çok küçük yaşlarda keşfetmiş ve onun bilgisiyle hedeflerini seçmiş, özgür, laik, Atatürk’ün idealleştirdiği sporcu örneğindeki gibi zeki, çevik, ahlaklı, disiplinli, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür tam bir Cumhuriyet kızıdır Aysu Türkoğlu…

29 Temmuz 2022’de 16 saat 28 dakika sonunda Fransa’nın Manş Denizini geçerek Cap Gris-Nez kıyılarına vardığında tarihe adını altın harflerle yazdırdı. Böylesi büyük bir başarı başkalarını nasıl etkilerdi bilmiyorum ama Aysu bildiğimiz eski Aysu olarak kaldı. Ne bir şımarma, ne bir böbürlenme en ufak bir ego kırıntısına rastlamadım röportaj boyunca. Aksine bu başarı bir kamçı görevi görmüş ve kendisine Kuzey Kanalı gibi daha zor hedefler seçtirmiş.

Röportajın içinde kullandığımız fotoğraflardan da anlayacağınız üzere minicik yaşlarında su dolu kovaların, leğenlerin içinde oynamak her çocuk gibi onunda Bodrum sıcağında vaz geçilmezlerinden.

Aysu; okuldan kalan zamanlarda emekli tekne imalatçısı Mustafa, belediye çalışanı Yurdagül, yüzücü abla Aynur ve dünya şekeri bir babaanne ile Bodrum’da mütevazı aile evinde yaşamını sürdürüyor…

-“Annem ablamı havuza getirirken bana hamileymiş. 4 yaşında denize kollukla giriyordum. Kolluklarımın olmadığı bir gün baktım denizin üstünde dondurma kabı var. Onu almak isterken denize düştüm. Beni boğulmaktan babam kurtarmış, yüzmeye de 7 yaşında başladım. Babanız tekne imalatçısı ise çocukluğunuzun büyük bir kısmı tersanelerde ve denizlerde geçer. Bizde de durum pek farklı olmadı…”

Eğitim hayatında doğal olarak Bodrum’da geçti diyebilir miyiz?

“Cumhuriyet İlkokulu, Merkez Turgut Reis Ortaokulu derken Turgutreis Hayırlı Sabancı Anadolu Lisesi ve son olarak Fen Bilimleri dönemlerinde yüzmek her zaman hayatımın en önemli kısmını kapladı. Ama benden önce ablam Aynur var. Ailemizin yüzme konusunda başarıları yüzünü güldüren ilk isim aslında ablam. O benim için çok kıymetli bir örnek oldu. Ablamın yüzmede Türkiye dördüncülüğü var. Yoksa yüzmeye pek hevesim yoktu. Hatta hocasından korkar tırsardım. O zamanlar kısa süreliğine de olsa bale yaptım…”

Ablan havuzda yüzmeyi seçerken, seni açık denizde yüzmeye iten faktör ne oldu?

-“Sprintim iyi olmadığı için havuz yarışlarında çok fazla başarılı olamıyordum. 9. sınıfa geçtiğimde bir gün hoca antrenmanda Marmaris’te denizde 1 buçuk, 3 ve 6 kilometrelik yarışlar olacağını söyledi. Takımdaki en iyi erkeklerden birisine 1 buçuk kilometreyi düşünüp düşünmediğini sordu. O da mesafenin uzun olduğunu söyledi. Hocaya 6 kilometreyi yüzmek istediğimi söylediğimde önce şaşırdı ve ‘Emin misin?’ dedi. ‘Evet’, dedim. 2016 yılı, yarışma numaramı bile unutmadım, 801’di. Takım olarak Marmaris’e gittik. Birçok kişi 1 buçuk, kilometre, iki kız arkadaşım 3, ben de 6 kilometre yüzecektim. Yarışma başladı. Yarış sırasında 3 kilometre yüzenlerin birkaçının geçtiğimi gördüm. Bir türlü bitiş yeri de gözükmüyor. Havuzda iken maksimum 200 metre yüzen ben 6 kilometrenin ne zaman biteceğini bilmiyordum. Sonra kıyıya çıktım ama ağzımın içi tuz olmuş. Marmaris İçmeler’in denizi de çok tuzludur. O sırada anonsu duydum ‘6 kilometre birincisi’ diyordu. İnanılmaz mutlu olmuştum…”

Manş’ı yüzerek geçme fikri o zaman mı filizlendi?

-“Yarışmadan döndükten sonra kendime yeni bir hedef çizdim. Neden deniz yarışlarına gitmiyorum ki?’, dedim. Bundan zevk de alıyorum. Havuz ortamı kesinlikle mükemmel bir yer ama stres altındasın. Veya bana öyle geliyor. Sonra sadece deniz yarışlarına katılmaya başladım. Deniz beni çekti. Marmaris’te 6 kilometreyi yüzdükten sonra, yüzmede başarılı olabiliyormuşum duygusunu yaşadım.  Madalya almak için bekliyorduk. Bu arada Manş’ı ilk geçen Türk ekibine de başarı plâketi verileceği anons edildi. Manş neresi, kaç kilometre diye birbirimize sormaya başladık. Manş kırılması da biraz orada yaşandı…”

Hem okul hem yüzme derken yaşıtlarınla sosyalleşmeye zaman ayırabildin mi?

-“İlk ve Ortaokul çocukların en çok oyuna meraklı olduğu dönemlerdir. Hereksin boş vakitlerinde arkadaşlarıyla bir araya geldiği, daha sosyal bir yaşama adapte olduğu zamanlarda ben antrenmanlardaydım.  Bazen anneme babama ‘Yeter bugün de antrenmana gitmeyeceğim, şuraya gideceğim’ dediğim olmadı mı, oldu. İlla ki oluyordu. Bu durum sadece benim için değil pek çok sporcu için geçerli. Ama her başarının bir bedeli var…”

Yüzmenin hayatında kalıcı bir spor olmasına ne zaman karar verdin?

-“2018’de bir süre triatlon yaptım. 2019’da sınav vardı, birini seç moduna girdik. Triatlon üç branş, bayağı yorucu bir spor. Yüzmeyle devam etmeye karar verdim. Manş’ta yüzmek için yetkili kurumlarla irtibata geçtik…”

Manş hazırlıkları ne yazık ki pandemi dönemine denk gelmiş…

-“2019’da kaporayı verdik ve yerimiz ayrılmış oldu. Bu arada üniversite sınavında Ege Üniversitesi’ni kazandım. Aynı zamanda Manş’a gitmek için sponsor arayışlarına başladık. Derken pandemi patlak verdi tüm dünyayla birlikte evlere kapandık. Pandemi olduğu için herkes çıldırmış durumda ve ben antrenman bile yapamıyorum. İnternette bu sorunuma çözüm ararken karşıma küçük bir prefabrik havuz örneği çıktı. Önden sana akım veriyor, belinden bağlısın ve olduğun yerde yüzüyorsun. Babama bundan istediğimi söyledim ama çok pahalı ve ithal bir ürün. Babam halledeceğini söyledi ve benim için terasa o havuzu yaptı. Ben orada çalışmaya başladım fakat Manş’ı geçmek için bu yeterli değildi. Babam Kaymakamlıktan ve Sahil Güvenlik’ten gerekli izinleri aldı ve sokakta kimse yokken biz denizde antrenman yapmaya başladık…”

Teknik sorunları aştığınızda işin ekonomik kısmını nasıl çözdünüz? Sonuçta hangi projeye başlarsan başla ekonomik gücün olmayınca ilerle şansın da pek olmuyor…

-“Önceleri Bodrum Belediyesi ve başkan Aras’la yol almaya çalıştık. Dönemin mali işler sorumlusu Ahmet Demirel elinden geldiğince bize destek olmaya gayret etti ama o dönemin pandemi koşullarında pek de başarı sağlanamadı.  Bu yetmezmiş gibi vizeye müracaat ettik ama İngiltere’nin yayınladığı listede Türkiye hep kırmızıda. Gideceğime o kadar odaklanmışımı ki bu olumsuzluklar yoluma çıktıkça ben odama kapandım sabah akşam ağlıyordum. Başka bir ülkede olsaydım belki bunlar olmayacaktı. Bu olumsuzluklardan dolayı Bir yılım kayboldu…”

Gördüğüm ve tanıdığım kadarıyla kolay pes etmeyen bir kişiliğin var…

-“Hedefim belliydi ve ona ulaşmak en büyük hayalimdi. Hayallerimden kolay kolay vazgeçmem. Çalışmalara yeniden başladım. Ortakent’i, Aspat’ı karış karış biliyorum. Manş’ın suyu soğuk olacağı için evdeki küveti buzla doldurup içine giriyordum. Sıcaklık 9 derece falan oluyor. 2 saatlik kuvvet antrenmanı için Yokuşbaşı’nda ki bir yokuşta, hocanın getirdiği traktör tekerini ata ata yukarı çıkartıyordum. Yüzüme hortumla su tutuluyordu. Hocam orada zorluk çekebileceğimi söylüyordu ve o yüzden bana en zorunun gösteriyordu. Ben bir işe başladığımda olumsuz tarafını düşünmem. Direkt sonuca odaklıyım…”

Genç girişimci ve sporcuların en büyük sıkıntısı işin ekonomik tarafı oluyor. Sponsorluk için kapısına gitmediğin kurum kaldı mı?

-“50’den fazla başvuru gerçekleştirmiş olabiliriz. Pandemi devam ederken okul açıldı ve İzmir’e gittim. Bu işlerin de devam etmesi gerekiyor. Vizem çıkmamış ama ben yılmadan çalışıyordum. Bir gün annemin telefonu çaldı. Erman Aras vasıtasıyla konudan haberdar olan Devrim Devecioğlu bana sponsor bulmaya çalışıyormuş. Devrim abla vasıtasıyla Atilla Türkmen’le irtibata geçtik. Atilla Türkmen; bugün benim ve ailemin emeğinin görünür kılınmasının mimarlarındandır…”

Manş Deniziyle ilk buluşma anını ve sonrasında yaşadıklarını anlatabilir misin?

-“Daha 3 kulaç attım baktım çok dalga var. Böyle mi oluyormuş diyorum, bana ‘Geçer geçer’ diyorlar. Ben oraya maksimum 12 saat yüzeceğim kafası ile gittim. Yüzüyorum ama omuzlarım da ağrımaya başladı. Acıdan orası uyuşuyor, hissetmiyorsun. Sonra tekrar uyuşuyor, ağrıyor, zonkluyor. Kolumun bu ağrıması 9. saatteydi. 11 saat oldu, hava kararmaya başladı. Artık yaklaşmış olmamız lazım, diye düşünüyorum. Az kaldı az, diye düşünüyorum. Sonra 12 saat oldu. Hani en fazla 12 saat yüzecektim, 12 buçuk saat oldu. Yavaş yavaş ağlamalar başladı. Çünkü kafamı ona göre hazırlamıştım. Bu arada 12 saat geçtiği için ikinci med cezire yakalandık. 500 metre kaldığını söylediler. Yüzmeye devam ediyorum. Zifiri karanlık, bir fener var ve sadece o fenerin ışığını görüyorum. Sonra fenerin ışığı ufaktan küçülmeye başladı. Tekneye bakıyorum babamla Bengi’nin suratları düşmüş. Bir şeyler konuşuyorlar, bir problem olduğunu düşünüyorum. Yarım saatte bir beslenme alıyordum. Beslenme almam demek bir yarım saatim daha var demek. 500 metre yarım saatte bitmedi. Bengi’ye, 500 metre varsa niye içtiğimi sordum. O da yorulduğum için içmem gerektiğini söyledi. Yarım saat sonra bir daha beslenme oldu. Bu sefer artık bana yalan söylediklerini bağırmaya başladım. Akıntı nedeniyle çıkış yerini kaçırmışız. Bir koyun içerisindeyiz, tamam 500 metre var ama akıntı nedeniyle ulaşamıyorum. Çektiğim acının farkında olan babam beni tekneye almak istemiş. Ama çok deneyimli olan kaptan babamı ikna etmiş. Benim hızım 2.7, akıntının hızı 2.0. Ben 0.7 ile gidiyorum. Koyun içine girdiğim anda akıntı kesilecek. 3 saat boyunca akıntıdan kurtulmayı bekledik ve sonunda kurtulduk. Büyük teknenin altının sürtmemesi için yanıma küçük bir kayık geldi. Ortalık zifiri karanlık ve su çok bulanıktı. Yüzmeye devam ederken diz kapağım bir şeye çarptı. Dokunsam mı, diye düşündüm. Zaten sokan sokmuş, denizanaları yüzünden her yerim uyuşmuş vaziyetteyim. Bir dokundum baktım ki kum, kalk Aysu, dedim. Kalktım ve yürümeye başladım. Kurallar gereği denizden ayağımın kesilmesi gerekiyor. Sonunda kuma ayak bastım ve bitti. Kolumu kaldırdım. Sonra kayığa bindim, oradan tekneye geçirdiler. İlk söylediğim, ‘sandviçler duruyor mu?’ oldu. Teknedekiler yolda yemek için kendilerine sandviç hazırladılar ama tekne devamlı sallandığı için sürekli kustular. Babam geçişten sonra 4 kilo verdi. Teknede sandviç yedim, ayrın içtim. Sonra uyudum, gözümü açtığımda limanda idik…”

Üzerinde psikolojik bir baskı hissettin mi?

-“Açıkça hiçbir yük hissetmedim, çünkü ben oraya hazır gittim. Oraya yapamayacağım kafasıyla gitmedim. Geçiş çok uzun sürdü, annem bayağı bir kötü, ablam ‘Kolu kopsa o yine yüzecek, sen merak etme’ demiş. Hiç gitmediğim bir ülke ve hiç alışık olmadığım bir iklim. Oranın asıl zorluğu med cezir oldu…”

Yeni hedefin ne?

-“7 parkurdan oluşan ‘7 Oceans’ın parkurlarından birisi olan Manş’ı geçtim. Yeni hedefim bunların en zorlularından bir tanesi olan North Canal- Kuzey Kanalı geçmeyi planlıyorum. Geçiş tarihim şu an belli değil. Zorlu bir parkur, denizanaları var ve su 12 derece. Manş için 15 derece diye hazırlandım ama şansıma 17-18 derecelerde yüzdüm. Bunda da 11-14 derece aralığında olacağını söylediler…”

Sponsor hazır mı? Bu defa sponsor bulma konusunda zorlanacağını düşünüyor musun? Soruma büyük bir kahkayla cevap veriyor Aysu…

-“Çok sanmıyorum… Manş öncesine göre tabii ki kafam daha rahat. Huzurluyum ama ne olacağı belli olmuyor ki. Şimdi vize başvurusunda bulunsam belki ret yiyecek. İllaki risk oluyor. En basitinden sporu ben denizde yapıyorum. Belki ilk başladığım anda bir şey gelip beni sokacak. Her zaman bir risk var. O yüzden hep tetikte kalmak lazım. Ama ekonomi kısmı, en azından sponsor bulma aşamasında daha kolaylık yaşayabilirim diye düşünüyorum…”

Biz hep seninle beraber hareket eden bir baba figürü gördük. Baban senin için neyi ifade ediyor?

-“Tarif edemem. İzmir’de olduğum zamanlarda bile babamı günde iki defa arıyorum. Çünkü babam hayatımın her anına şahit oldu. Nerede nefes alıp verdiğime kadar her şeyimi biliyor. Babam benim ideallerim, hedeflerim için çalıştı.  Babam bana ‘Çok zorluyorsun, bir şey oldu, bitsin’ modundaydı. Klasik kız babası olarak bana kıyamıyordu. Çok yorulduğumu görüyorlardı. Babaannemi göreceksiniz, ‘Bu kıza siz ne yapıyorsunuz?’ falan diyordu. Annem ve babam benim yüzümden etraftan çok baskı yedi.  Halbuki onlar sadece benim önümdeki engelleri kaldırmaya çalışıyorlardı…”

Peki aşk hayatın ne alemde?

-“Önceliklerim hep ideallerim olmalı, diye yaklaştığımdan o kısmını hep erteliyorum. Hatta Manşı geçişten önce yazanlar, geçişten sonra da yazmamaya başladı.  Bana ulaşılmaz diye düşünüyorlar sanırım ama aslında benim dünyaya bakışımda hiçbir değişiklik olmadı. WahtsApp arkadaş gurubumuz var orada bile kendi aralarında ’Artık bu bize yazmaz’ diye notlar gördüm. Bazı şeyleri de akışına bıraktım…”

Anne olduğunda çocuklarınla spor konusunda hedefin olacak mı?

-“Kesinlikle, net olarak ya spor ya da sanat, ikisinden birini yapacak ve başarılı olacak. Hatta, çocuğumu olimpiyata götüreceğim, modundayım da sporculuk çok yorucu bir şey. 13 yaşına kadar çocuklarda branşlaşma yapmamamız gerekiyor…

Her birimizin hayatının aşılması gereken zorlu eşikleri vardır. Sanırım Aysu için o zorlu eşik Manş Denizini geçmek olmuş.  Kimimiz daha o eşiğe gelmeden önümüze çıkan sıradan engeller nedeniyle kararlılığımızdan ya feragat eder, ya hedefimizi değiştirir ya da tamamen vazgeçeriz. Görünen o ki Aysu bu düşünce gurubuna oldukça uzak ve iyi ki de uzak…

Bodrumumuzun, ülkemizin aydınlık yüzü olan bu genç kızımız ilk eşiği geçtiğine göre bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecektir.  Yeni hedefi olan Kuzey Kanalını geçerken yüreklerimiz onun için çarparken tüm olumsuzlara rağmen mücadele eden gençlerimize nasıl faydalı olabiliriz diye düşünmeli ve bundan da kendimize de bir ders çıkarmalıyız. Başta Aysu Türkoğlu olmak üzere böyle güzel evlatlar yetiştiren anne babaların emeğine, mücadelelerine şükran borçluyuz…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.