CORONO VİRÜSLÜ GÜNLER / Nuran yüksel Bodrum Gündem yazıları…
1980 yılı…
Hatırladıkça hala içimin çok acıdığı, tek kanallı siyah beyaz televizyondan ve radyodan dinlemeye, anlamaya çalıştığımız günleri. Arkadaşlarımızın, özellikle TÖB DE’li solcuların evlerinden alınarak tutuklanışlarını, duymasak bile beynimizde yankılanan işkence çığlıklarını. Yürekleri yanan anaların gözlerinden sel gibi akan yaşları. Sokaklarda gezen panzerleri ve askerleri.
OHAL günleri , darbeler, zorunlu olarak evde kalınan günlerin içinde ‘’asla unutulmayacak duyguları yaşadım ‘’dediğim günlere bir yenisi daha eklendi şimdi ’’corono virüslü günler’’.
Henüz 10 gündür kendi OHAL imizi yaşıyoruz.evde olmaktan daha sıkılmadım.ama okudukça ,dinledikçe ,sosyal medyada takip ettikçe gelecek ile ilgili kaygılarım her geçen gün artıyor.sonuçta sadece bizleri değil,tüm dünyayı ilgilendiren toplumsal bir PANDEMİ nedeniyle evlerdeyiz.Ve ben yazmaya çalışırken yine sürekli düşünceler beynimin içinde koşuyor adeta.
Bugün kendimi eli kolu bağlanmış bir insan gibi hissediyorum.Bu yaşıma kadar onca badireleri gören ,yaşıyan ancak umudunu asla yitirmiyen ben ,bugün kendimi eli kolu bağlanmış bir insan gibi hissediyorum .İçim de derin bir ağırlık var .Beni yere doğru çekiyor.Toplum daki ve kurumlardaki güven erozyonunu bilmek ise kaygılarımı iyice arttırıyor.
Daha bir hafta öncesine kadar adeta ‘’savaşa kilitlenmiş’’bir dünyanın yarattığı sonuçları düşünürken bugün bir anda canımızı bir virüsle kaybedeceğimizin telaşına düştük.Savaş kurbanı insanların,kınalı kuzularımızın acılarını TV’lerden izlemek için kanal kanal dolaşırken ,birdenbire CORONO canavarı çıktı karşımıza.
Bir anda savaşa kilitlenmiş dünyada sadece insan yaşamını değil ,insan onurunu bile hiçe sayan savaşı,Suriye den gelen şehitleri, İblid’i unutuverdik.
Şimdi sosyal medyada evde zorunlu kaldığımız zamanda hangi kitapları okuyacak ,sanal ortamda hangi müzeleri dolaşacağımızın , yaptığımız sağlıklı ekmek tariflerinin derdine düştük.Ellerimizi yıkamaktan inceltirken,açılan sınır kapılarının önünde aç susuz ,umuda yolculuğa çıkan mültecilere ne olduğunu unutuverdik. Bizler evlerimizde ,canımızın derdinde kilo alırken yanlış politikalar sonucu kucağında bebesine süt bulamayan annelerin ,Türkiye ile Yunanistan sınırı arasına sıkıştırılan bebelerin çığlığını unutuverdik.
Evet…ne zor muş bu dünyada yaşamak.Ne zormuş ülkemizde birazcık duyarlı ve öngörülü olmak.Bireyciliğin öne çıkarılıp ,kamuculuğun rafa kaldırıldığı paranın candan değerli kılındığı dünyada yaşamak .
On yıllardır kapitalist sistemin sadece kar merkezli ,sadece zengin sınıfın çıkarları için dönen çarkı bir anda duruverdi.Bir virüs bir anda çarkın dişlileri arasına girdi ve çark durdu.şimdi çanlar zengin,fakir,Suriyeli ,Amerikalı,Avrupalı sadece 65 yaş üstüne değil tüm insanlar için aynı çalıyor. Adı Tramp için Çin Virüsü , kimileri için Corono, kimileri için Covit-19 olan bir yaratık bir anda insanlığı eşitleyiverdi.
Aklımda deli sorular,soruyorum kendime ,dünyanın yaşadığı pandemin bundan sonraki günlerde düzenin ,sistemin değişmesini sağlayacak mı? herkes,insanlık yaşanılanlardan ders çıkaracak mı?siyaset ve devlet sosyal politikalara yönelecek mi? v.s..v.s..
Dedim ya aklımda kendimin bile cevaplayamadığı deli sorular.Ama şunu çok iyi biliyorum. Bugünün, sistemin sorumlusu da yaratıcısı da yine bizleriz. Sistemi kabul eden veya seyirci kalan biz dünya insanları.
Her şeye rağmen yaşama dört elle sarılmaya devam edeceğiz.karanlığa ve karamsarlığa yenik düşmeyeceğiz.son ana kadar sevgiyle,inançla ,bilimin ve aklın yolunda hareket edeceğiz.Onun için hayatta kalmak zorundayız.Hayatta kalmak içinde önce EVDE KALACAĞIZ. SADECE KENDİMİZİ DEĞİL TÜM İNSANLARI VE DOĞAYI DÜŞÜNEREK EVDE KALACAĞIZ…