Bodrum Gündem

BİR ÇÖPLÜKTE RASTLADIM İSTANBUL’A / Dr.Metin Aycıl yazıları…

 

Nice İnsanlar gördüm, üstünde elbisesi yok;

Nice elbiseler gördüm, içinde insanlar yok.

MEVLÂNÂ

Yakın geçmişte, oturduğum semt olan Göztepe’nin sokaklarından birine arabamı park ettim. İstanbul’da çok ender araba kullanırım; yani “Allah mecbur etmezse kullanmam” desem yeridir. Yine öyle bir gündü. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki o gün arabayı almak zorunda kalmışım; yoksa bugün bunları yazamıyor ve paylaşamıyor olacaktım.

Arabayı park ettikten sonra, işlerimi tamamlayıp döndüğümde birinin konuştuğunu duydum. Dönüp baktım; orta yaşın üzerinde, boyu uzunca, zayıf bir adam. Üzerinde deve tüyü renginde bir palto; kıyafeti temiz. Ancak, görünüşünden, sanki biraz düşkün biri olduğunu hissettim. Kendisinden ilk duyduğum cümle şu oldu:

eski göztepe

Eski Göztepe tren istasyonu…

“Beyefendi bir istirhâmım olabilir mi acaba?”

Sonraki cümleleri dinlerken çocukluğum geçti gözlerimin önünden; bir yandan da hayal dünyasında kaybolmuştum.

“Böyle bir cümleden de etkilenilir miymiş canım?” denebilir doğal olarak. Yazarken öyle de, dinlerken öyle değildi. Peki nasıldı?

Eski İstanbul Türkçesi ile konuşuyordu. Babaannem ve arkadaşlarının sohbetleri, yine komşumuz Nurettin Bey Amcanın sohbetleri; ailemizin büyüğü, zerâfet sembolü Hadiye Yengemin Türkçesi… Beni oralara götürdü duyduğum cümleler.

Seçilen kelimeler, kelimeler arasındaki uzaklıklar, tonlamalar… O kadar uzun zaman olmuştu ki, bu Türkçeyi sokakta duymayışım. Söylediğim gibi, çocukluk yıllarıma ait anılar canlanıverdi gözlerimde.

Neticede, Beyefendinin yardıma ihtiyacı vardı ve bunu zarif bir üslûp ile dile getiriyordu. Ben hem çok üzülmüştüm hem de nasıl yardım edebileceğimi düşünürken kendimi mahcup hissetmiştim. Bu duygularla, kendimce yardımda bulundum.

Sonradan fark ettim ki, çöp konteynerinin önündeydik; yani arabayı oraya park etmişim farkında olmadan, Beyefendi de oralarda birşeyler aranıyordu; daha da üzülmüştüm.

Ben bunları düşünürken, bana nerede olduğumu hatırlatan unsurlar, anında devreye girip ‘beni kendime getirdiler’. Kimlerdi ve nelerdi bunlar?

Korna sesleri, arabalardan –tahammül gücünü zorlayan- sözüm ona müzik sesleri, yüksek sesle cep telefonuyla konuşanlar, konuşurken noktalamayı küfürle yapanlar, kaldırımda yürürken üzerinize üzerinize gelen yayalar; yani yaşınıza hürmet edip sizin geçmenizi bekleyeceklerini düşünürken, üzerinize çıkmaktan çekinmedikleri gibi, bir de sizi azarlayanlar; iki çizgi arasına arabasını park edemeyenler, garajınızın kapısına park edenler, trafik ışıklarını hiç göremeyen araçlar ve yayalar, kaldırımdan giden motorsikletler… Güzide yaşam biçiminden uzayıp giden gündelik örnekler. Çok şükür ki beni kendime getirdiler ve bana zavallığımı hatırlattılar, belki de bana tekrar acıdılar.

Düşünüyorum da; terbiyesizliğin bu kadar olağanlaştığı ve cehaletin bu kadar cüret kazandığı bir dönemi ben geçmişimde hatırlamıyorum; hatırlamıyorum, zira yoktu.

Bir çöplükte rastladım İstanbul’a…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Nese dedi ki:

    Sevgili Metin Aycıl değerli üslubu ile bir kez daha gerçekleri aydınlatmış. Yazılarının devamını dilerim.

  2. Metin Aycıl dedi ki:

    Neşe Hanım teşekkür ederim. Değerli görüşleriniz bana güç veriyor. Kitap ve makale yazmaya Allah sağlık verdiği sürece devam edeceğim.
    Saygılarımla.

  3. Fevziye AKÖZ dedi ki:

    Nice İnsanlar gördüm, üstünde elbisesi yok;

    Nice elbiseler gördüm, içinde insanlar yok.

    MEVLÂNÂ’nın bu sözüne şunu da eklemek geçti aklımdan;
    “Haraba^tı ehlini hor görme sakın, defineye malik viraneler var” Rahmetli Babacığım bize ders verircesine sıkça söylerdi bu sözü; ruhu şad olsun.. İşaretleri yerleştiremedim ama sizin hoşgöreceğinizi biliyorum..

  4. Metin Aycıl dedi ki:

    Fevziye Hocam, değerli katkılarınız için teşekkür ederim.