Bodrum Gündem

KATİL ZANLISI CİHAN OSKAY İLE RÖPORTAJ

CİHAN OSKAY, YAPRAK ÇETİNKAYAYA KONUŞMUŞTU…

KATİL ZANLISI CİHAN OSKAY İLE RÖPORTAJ
Bodrum Gündem köşe yazarı Yaprak Çetinkaya, Peyzaj Mimari Hülya Yolcubal′ın katil zanlısı olarak gözaltına alınan Cihan Oskay ile Haziran 2008′de bir röportaj yapmıştı. Bodrum Yarımada Gazetesi′nde yayınlanan ve Muğla Gazeteciler Cemiyeti Basın Ödüleri töreninde ödüle layık görülen röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.
BODRUM GÜNDEM

Yaprak Çetinkaya/Bodrum Gündem

Burçak’ın adı bir sokağa bile verilmedi

O günü ailecek hiçbir zaman unutmadık… Unutulacak gibi değildi zaten…Siz unuttunuz mu? Üstelik tam gözümüzün önünde meydana gelmiş hatta içimizden birinin olayın kurbanı olmasına metreler kalmıştı. Bize birşey olmadı ama birisine oldu. O zaman 12 yaşında olan Burçak Oskay, 2 Ağustos 1985’te gözlerimizin önünde bir sürat motoru tarafından biçildi. Ben 11 yaşındaydım… Bugüne kadar şahit olduğum en feci kazaydı. (umarım sonuncudur) Olay anında 50 metre ileride beraber denize girdiğim teyzem ve eniştemin ıslak mayolarının üzerine geçirdikleri giysilerle karakola gidişleri, “ifademize gerek yokmuş” diye geri dönüşleri, Burçak’ın dedesinin tarif edilemez haykırışları, günlerce denize giremeyişimiz, denizin bize gerçekten “kanlı” görünüşü… Dün gibi aklımda… Annem bu kitap elime geçmeden üç gün önce diyordu daha , “Hatırlıyor musun sen okula başlayacaktın, bu olay da olunca erkenden gitmiştik İzmir’e…” diye…

Biz gitmiştik ama Burçak gidememişti. Bavulu hazırdı, Londra’ya babasının yanına gidecekti. Hayat onun için o gün durdu. Tabii babası için de…

Burçak Oskay, o gün feci bir şekilde can verdi. Ancak babanın acısı sonraki yıllarda yaşanan olaylarla daha da arttı. Çünkü sürat motorunu kullanan kişi hemen serbest bırakıldı, yaklaşık iki yıl sonra sonuçlanan davada sürat motorunu kullanan Taylan Dalsar’a 4 yıl hapis cezası verildi ve 735.500 TL para cezasına çevrilip 24 taksite bölündü. İtirazların ardından Muğla Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davadan çıkan karar 4 yıl hapis ve bunun 3/2’sinin çekilmesi yönündeydi. Ancak 9 gün sonra bir haber geldi, Aydın’daki üst mahkemenin kararı ile sanık yine serbestti. Dosya tekrar Yargıtay’a gitti ve sanığın mahkûmiyeti aynen onaylandı. Bir babanın mücadelesi, oğlunun ölümüne sebep olan kişiyi ancak 3 yıl hapiste tutmaya yetti ama bu da bir gelişmeydi. Bu davadan sonra denizdeki kazalarla ilgili davalar Ağır Ceza’da görülmeye başlandı ve cezanın alt sınırı ise 5 yıl oldu.

O yıllardan beri Bodrum’a hiç gelmemiş olan baba Cihan Oskay ile Bardakçı Mavi Otel’in restoranında karşılıklı oturuyoruz. Bugün karşımdaki adamın “rahmetli” diye bir çocuktan bahsettiğini düşünmek insanın içini acıtıyor. Oskay, “Bodrumla yüzleşmeye geldim” diyor, elinde “Kanlı Deniz Bodrum” adlı kitap…

Olay 1985 yılında oldu, tam 23 yıl geçti. Bu kitabı neden şimdi yazdınız?

Çok önemli iki ana sebebi var. Birincisi, olay çok sıcaktı, ilk beş altı sene hiçbir sey anlamıyorsunuz. Üzülüyorsunuz ama yıllar geçtikçe daha çok acı veriyor. Ve tabi kalanlar için hayat durmuyor. Yeni yaşantılar içine giriyorsunuz. İnsanlar geçmişe sünger çekmenizi istiyorlar. Rahmetli Burçak’ın adı geçmesin, resmi bir yerde durmasın, kitap yazılmasın… Ben sonraki evliliğimde de başarılı olamadım. Mesleğimden de kaynaklanıyor. İstanbul’a geldim, uzun süre İngiltere’deki birikimini harcadım. Her şeyi satarak bu davanın peşinde koştum. Sonra Celal Çapa ile tanıştım, Şamdanları falan açtık. Renkli bir hayat, ben medyada olmayı sevmem ama mecburen gözüküyorsunuz. Onların da tesiri olabilir. Eşim de kendi açısından haklıdır… Bana dedi ki, “Bu konuda ne kitap ne film, en ufak bir konu geçerse ayrılırım.” Yılların sonunda eşimden de ayrıldım, kitabı da yazdım.

Film de çekilecek mi?

1996 yılında filmi yapılacaktı. Benim amacım insanlar bu olayın unutmasınlar. Ama karşı taraf bu olayı hemen ranta çeviriyor. Filmden kar beklentim yoktu, tek istediğim Göztepe Ortaokulu’na rahmetli adına bir küçük sınıf yapılmasıydı. Nuran Devres ile 5 ay senaryo yazdık. Rutkay Aziz baba olacaktı. Sonra bizim senaryo önüme bir geldi ki konuyla alakası yok. Sonunu değiştirmişler, çocuğun babası Bodrum yolunda ölüyor… Saçma sapan şeyler… Ben sınıf yapılsın istiyorum, bana senarist ücretinin biraz fazlasını teklif ediyorlar. Tunç Başaran çekecekti, Hakan Uzan finans edecekti. Ama iş ranta döndü, anlaşamadık. Bana dediler ki “biz yine de çekeriz, filmin başına gerçek hayatla ilgisi yoktur yazarız.” Deneyin, ben de denerim dedim ve sonunda çekimlerini engelledim. Bu olaydan sonra da keyfim kaçtı, yıllarca hiçbir şey yapmadım. Sonra ufak ufak kitabı yazmaya başladım ve bu sene Babalar Gününü burada geçirmek istedim. Bodrumla yüzleşeyim istedim.

Kaç yıldır gelmiyorsunuz Bodrum’a?

1990 yılından beri gelmiyorum. Çok değişmiş ama bazı yerler aynı.

Kitapta karakterlerin isimlerini neden değiştirdiniz?

Togan Yayıncılık’ın sorumlu müdürüyüm. Oradan biliyorum, insanlar her şeye hemen dava açıyor. Bende bütün mahkeme kayıtları var, belgeleme sıkıntım yok. Ama kimseyle uğraşmak istemiyorum. Kitapta üç temel unsuru oturtmaya çalıştım. Türk hukuk sisteminin ne kadar hafif olduğu, parçalanmış ailelerin çocuklarının yaşadıkları sorunlar ve deniz kazaları….

Nasıl haber aldınız olayı?

Londra’nın en ünlü restoranını işletiyorum, adı da Bodrum! Gece on gibi babam aradı. Babam pek aramaz. Benim de keyfim yerinde, telefon çağırdılar, baktım babam. “Burçak’ı kaybettik” dedi anlamadım. “Balıkçı teknesine vurmuş kafasını” dedi. İki gün sonra geliyor o zaman Londra’ya gazeteler… İki gün sonra bir baktım ki param parça çocuk. Bunları anlatmak çok zor.

Dava sürecinde mücadeleniz hangi noktada başladı?

Bir gerçek var, anne üçüncü gün dava açma ve tazminat hakkından feragat etti. Ben Londra’dan İzmir havaalanına indim, direkt bir avukata götürdüler. Orada avukat bana “Size de pay ayırdık, ölenle ölünmez” dedi. Benim için mücadele orada başladı. Ya anneye devamlı ilaç verdi etrafındaki insanlar ya da birilerinin etkisinde kaldı, bir şeyler oldu.

Annenim de kendince bir açıklaması var mıdır acaba? Yoksa net bir şekilde bu anne çocuğunun ölümüne neden olan kişinin serbest kalmasını para karşılığında içine sindirdi diyebilir miyiz?

Bence hiçbir anne sindiremez. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Birilerinin etkisinde kalmış olabilir. Ama ne olursa olsun anlayamıyorum. Bu durum davalarda bana engel çıkardı. Davalara kolunuz kanadınız kırık gidiyorsunuz ve karşı taraf annenin müdahil olmamasını sürekli kullanıyor. Ayrıca Bodrum’da da çok engel çıktı önümüze. Mesela yatacak otel odası bulamadık, vermediler. Saat 10.00’da başlayacak davayı 09.00’da bitirip katılmamızı engellediler.

Olay anında teknede olan ünlü kadın doktorun müsteşar eşi size yardım etmese her şey farklı olabilirdi değil mi?

Evet aynen öyle, hiçbir şey yapamazdık. Kadın bir Bodrum macerası yaşıyormuş. Ortaya çıksın istemiyorlar. Kocası beni çağırdı, Taylan Dalsar’ın ortak düşmanımız olduğunu söyledi ve beni Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’e gönderdi. Yekta bey olmasa bu davayı çevirmemiz mümkün olmazdı. Bizim amacımız davaya müdahale etmek değildi. Ama haklı olduğumuz halde bazı engelleri kırıp geçemiyorduk.

Anayasa Mahkemesi Başkanı neyi sağladı?

9. Ceza Dairesi’nde bu dosyanın karşı tarafça satın alınmasını engelledik. Haklı olduğumuza inandığımız için “şunu şöyle yapın” demiyorduk zaten biz. Sadece birilerinin dışardan müdahale etmesini engellemek ve hür olarak karar verilmesini sağlamak istedik. Zaten öyle olunca karar esastan bozuldu. Bizim iddiamız bu davaya Bodrum Asliye Ceza Mahkemesi’nin bakamayacağıydı. Bizim davamızdan itibaren artık suda olan olaylarda Ağır Ceza bakıyor. Davanın Muğla Ağır Ceza’ya geçmesi için yıllar geçti. Ben ancak bunu başarabildim. Neler yaşandı, kimler satın alındı… İstanbul’da Sultanahmet Adliyesi’nde ‘evlat acısı’ yaşamış bir hakime denk gelmeseydik bilirkişi raporunun da satın alınan kişilerce hazırlanıp mahkemeye gönderilmesini engelleyemeyecektik. Dava kapanıp gidecekti.

Sanığın herkesi satın alma gücü nereden geliyor?

O zamanlar ANAPlı hükümetin Adalet Bakanı Diyarbakırlı… Taylan da Diyarbakırlı. Çok etki ettiklerini biliyorum. Muğla Ağır Ceza’da reis ve heyeti çok düzgün insanlardı. İlk celsede karar çıktı, tutuklandı. Biz rahatladık biraz, İstanbul’a döndük, 9 gün sonra serbest kaldı, Aydın Üst Mahkeme’nin kararı ile. Aydın’daki hakimin Muğla’daki hakime “üzerimde çok baskı vardı” dediğinin kayıtları var.

Olay meydana geldikten sonra Londra’dan dönmeniz 1,5 ayı bulmuş, nasıl dayandınız?

Burçak gelecek diye işlemler sürüyordu. Pasaportum Home Office’te. Uçağa atlayıp gelemiyorum. Bana hep pembe bir hap verdiler. Bir tek onu hatırlıyorum. Bir de annesi konsolosluktan vekalet istedi, “İzmir’in çok ünlü avukatını bulduk, her şey hallolacak” dedi. Hemen gönderdim. Bir de nereye gömelim diye sordular, İstanbul dedim. İlk gidişten sonra birkaç sefer gidip gelmeyi denedim ama olmadı, işleri tasfiye edip döndüm Türkiye’ye.

Bir celse atlasanız olmuyor. Hakim bana “Niye geliyorsunuz, adrese tebligat yaparız” dedi. Beni iki kere duruşma öncesi tutukladılar. Bir kere hakime hakaretten bir kere mal beyanı diye bir konudan. Hep serbest kaldım tabi.

Cinayet diyorsunuz hep… Büyük bir kusur olduğu gerçek, adeta bir cinayet. Ama kasıtlı olduğunu düşündünüz mü?

O kadar ince bilemeyiz. Ama orda sadece bir ağ varmış, tekne onu yırtmış. Duba falan yok o zaman. Bizim olaydan sonra koydular. Kıyıya 15-20 metre o hızla gelip vurması, eski tanışıyor olmamız, aramızın iyi olmaması, Burçak’ın annesi ile ayrılmış olması… Bunlar beni ilgilendirmiyor tabi. Önemli olan cezasını bulmasıydı.

Ulusal basın da ilgi göstermiş sanırım…

Hasan Pulur çok yazdı. Ulusal basın yazınca Ankara kımıldandı. Tabi benim oğlumu geri getirmez, 3 yıl değil, 20 sene yatsa ne olur. Ama cezasız kalması dayanılır gibi değildi. Bizimki bir milat odu.

Burçak’ın annesi bu kitabı okumuş mudur?

Bilmiyorum. Hiç konuşmadık, o zamandan beri hiç irtibatım olmadı. Ortak dostlarla haber yolladığı oldu, bir kere konuşalım diye. Ama ben o feragatnameyi gördükten sonra bir daha ne aradım ne sordum.

Kitabı okurken öfkenizi hissedebiliyorum, hep böyle öfkeli bir insan mıydınız?

Bu olaydan önce ben sakin bir insandım. Vur ensesine al lokmasını… Çok fevri, çok çabuk karar veren, yanlış karar veren, çabuk sinirlenen bir insan oldum. Bir de şunu kabul edemedim.. Etrafımda eniştel Bedri Koraman, Örsan Öymen, Erol Simavi falan vardı. Onlar bile araya girdi, olan olmuş diye. Hiçbiriyle o zamandan beri konuşmuyorum.

Etrafınızdakiler zannediyor ki tahtayı süngerle sil, hayata devam et. Ben bunu kabullenemediğim için mücadelem o yönde oldu. Kitabı da kalıcı birşey olsun, belki de o okula sınıfı biz yaptırırız diye yazdım.

Dede hayatta mı? Orada olanlar onun bağırışlarını unutamıyor.

Dede ile de aram iyi değildi. Yaşantısı farklıydı, uyuşmazdık. Ama torununa sarılmıştı. Tek torunuydu. Onunla da görüşmedim daha sonra.

Parçalanmış ailelere de dikkat çekmek istiyorum, diyorsunuz

Dünya çok şeyler değişti ama parçalanmış ailelerin çocukları hep sıkıntıda. O mesajı da vermek istedim. Çok ciddi bir sebep olmadıktan sonra ailelerin bölünmesine karşıyım.

Dava sürecinde kız arkadaşınız hamile kaldı. Çocuğu o yüzden mi istemediniz?

Onun vicdanı sorumluluğunu taşımak çok önemli. Hala onun suçluluğunu çekerim. Belki geri kafalı düşünce ama çocuk olduktan sonra boşanmaya karşıyım. Bedelini çocuklar ödüyor.

Annesine ne kadar kızsak da en az onun kadar kendimi de sorumlu hissediyorum. Şimdi bir oğlum var 11 yaşında.

İfade değiştiren tanıklar, oda vermeyen oteller… Bodrumlulara kırgın mısınız?

Evet çok kırgınım. Buraya gelirken yabancı bir ülkeye gelir gibi geliyorduk. Cebimizde silah, özel araçlar. Muğla’da yattık bir gece. Bu olay turizme darbe vuracak diye düşündüler belki. Belli güçler vardı… Ben isterdim bir sokağa adı verilsin, orada yaşasın. Çünkü burada öldü Birçokları için Bodrum güzel yer ama ben sevmem, sevemiyorum. O gözle bakamıyorum.

Benzer olaylar yaşandı sonraki yıllarda, hiç o ailelerle görüştünüz mü?

Fethiye’de iki genç kızın başına aynı şey geldi. Uğur Dündar beni canlı yayına çıkardı. “Hiçbir şey olmaz. Vah gidene… Ümit etmeyin” dedim. Hattatların oğlu deniz motoru ile birini biçti Kumburgaz’da, para verdiler fakir aileye, dava bile açılmadı. Dün görüyorum buradan, sürat motoru dubaların içine girdi.

Tazminat davası açtınız mı?

Hayır. Hakkım olduğu halde açmadım. Akçeli işlerden kaçtım hep. Bu, işi başka yöne döndürürdü.

Google’da adınızı aradım. Bu olay çoktan unutulmuş. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile ilgili söyledikleriniz var.

Ben biraz dik kafalıyım. Aziz Yıldırım’ın nasıl bir adam olduğunu çıktım açıkladım, Futbolun Baronları diye kitap yazdım. Her şeyi ispatladım, askerlik yapmadığını vs… Bana 600 milyar tazminat davası açtı, mahkeme reddetti. Ben dava açtım, şimdi ceza yiyecek 2 sene 8 ay. Diyoruz ki paraya çevirmeyin, kamu kuruluşunda görev yapsın. Haklıysam hiçbir şeyden korkmam.

Spor bir gün unutulur. Ben maç bile seyretmiyorum. Ama can konusu önemli. Ufacık çocuklar ölüyor. Acılı aileler hep kapımı çaldılar, ben de bıktım anlatmaktan… Hala aynı şeyler oluyor. Böyle gelmiş böyle gider.

Buradaki bir hanım kitabımı okumuş. Kadıncağız koşarak geldi, “Oğlum babası ile beraberdi. Hemen aradım çağırdım” dedi.

Hep düşünüyorum keşke ayrılmasaydık, ben İngiltere’de olmasaydım, yanında olsaydım… Yıllardır düşünüyorum bunları. Tek üstünde durduğum annenin niye feragat ettiği…

BURÇAK’IN YAZDIĞI BİR ŞİİR

EVİMİZ

Kutu gibi bir evim var

Güzel bir yuvam var

Bahçemin ne hoş toprakları var

Kırmızı kırmızı gülleri var

Üç kişilik yuva

Ben, annem, babam

Ne hoş odaları var

Güzel evim

Haftada iki gün

O temizlenir

Güzel evim

Canım evim

Burçak Oskay

DAVA SONUÇLANDIKTAN SONRA

Aydın’da sürat motorunu kullanan kişiye dokuz gün sonra tahliye kararı veren hakim, eşi ve 2 çocuğu ile, Ayvalık’ta bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Annenin İzmir’deki avukatı uyuşturucu madde ile yakalanıp 15 yıl hapse mahkum edildi.

Anne daha sonra nişanlandı, nişanlısı kendini astı.

Milliyet Gazetesi’nin manşetine Burçak’ın kopmuş kafasının resmini koyan Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, çirkin bir saldırı sonucu öldürüldü.

Türkiye’de sürat tekneleri hala can almaya devam ediyor.

Yorumlar

  1. ayse sagay dedi ki:

    Gercek olup olmadigini bilmeden koydugunuz bu yalan dolu roportaj karsi tarafa soz hakki doguruyor ve sizi hatali duruma dusuruyor.kaldirilmasini talep ediyorum.siz cihan oskayi hic tanimadiniz ve taniyamazsiniz.onun bu hayal urunu , kuzenimin. Vefati disindaki herseyi yalam dolu yaziyi kaldirmanizi rica ediyorum.
    Saygilarimla.

  2. ciğdem ünlü dedi ki:

    11 eylülde arkadaşımız biçildi sürat teknesiyle kumburgazda yalan değil gerçek ayşe hanım

  3. semih yılmaz dedi ki:

    Bu olayı hatırlıyorum. Burçak ile aynı yaşta olmalıyız. 11 yaşındayım. ertesi günün gazetesinde kopmuş kafasının ve bedeninin resmini koymuşlardı. Fotoğrafın altına da “bu fotoğrafı yayınlayıp yayınlamama konusunda çok kararsız kaldık” gibisinden bir ibare eklemişlerdi. Çok kötü bir fotoğraftı ve çocuk aklımda beni dehşete düşürmüştü. Hala hatırlarım. yalnız gazete Milliyet olmayabilir. Sanki Yeni Asır gibi kafamda kalmış. Yani Çetin Emeç’in bu fotoda bir dahli olmayabilir. Yalnız o dönem aile söz konusu fotoğraf için gazeteden ciddi bir tazminat almıştır sanırım.

    1. semih yılmaz dedi ki:

      yıllar sonra not: Gazete Milliyet’miş, Çetin Emeç de genel yayın yönetmeni. Gerçekten sorumsuzca bir karar olmuş o fotoğrafı yayınlamak.

  4. semih yılmaz dedi ki:

    Bu olayı hatırlıyorum. Burçak ile aynı yaşta olmalıyız. 11 yaşındaydım. Ertesi günün gazetesinde kopmuş kafasının resmini koymuşlardı. Fotoğrafın altına da “bu fotoğrafı yayınlayıp yayınlamama konusunda çok kararsız kaldık” gibisinden bir ibare eklemişlerdi. Çok kötü bir fotoğraftı ve çocuk aklımda beni dehşete düşürmüştü. Hala hatırlarım. yalnız gazete Milliyet olmayabilir. Sanki Yeni Asır gibi kafamda kalmış. Yani Çetin Emeç’in bu fotoda bir dahli olmayabilir. Yalnız o dönem aile söz konusu fotoğraf için gazeteden ciddi bir tazminat almıştır sanırım.

  5. gülay arat dedi ki:

    bu olayı cok ama cok iyi hatırlıyorum ,hiç unutmadım ,gazetedeki fotoyu ds hatırlıyorum ,cok acı bir olayd ıbabası bir sabah proğramında ,evladını kaybeden ailelerin konuk olduğu ,o zamanlar müge anlı yoktu .benzer bir tv proğramına çıkmıştı, bir selin vardı kitebını da orada duyup almıştım , selin in anneside vardi. yıllar sonra baba Oskay ın karıştığı bir olayı gazetede okumuştum,ve ne şanssız adammış diye düşünmüştüm ,onun yazdiği kitabi duymadım ,inşallah bulurum . ben yedi kat yabancıyken yıllar geçtiği halde hala çok üzülüyorsam aileyi düşünemiyorum…..