Bodrum Gündem

KURU FASULYE SEVERMİSİNİZ…

20.07.2010
0
A+
A-

Bu yazımı daha önce de yayınlamıştım ancak sık sık hatırlatmam gerektiğini düşünüyorum.

Çanakkale savaşları başladığında, Halil Çavuş 47 – 48 yaşlarındadır.


20 yaşındaki oğlu Ali’yi Çanakkale’ye savaşa göndermiştir.


Bir gün Halil Çavuş’un Hanımı telaşla dükkâna gelir


 

order disulfiram

“-Bey iki asker geldi seni sordular. Hemen askerlik şubesine gidecekmişsin. Acaba Ali’mize bir şey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü” der.


 


“-Tamam, hanım ben şimdi gider, öğrenir gelirim, sen ocağa bir kuru fasulye koyda akşama yiyelim” deyip hanımı eve gönderen Halil Çavuş, dükkânı toparlayıp askerlik şubesine gider, kendini tanıtır.


 


Komutan ayağa kalkar.


—Nerede kaldın Halil Çavuş, Edremitliler Çanakkale’ye gidiyor, haydi yürü!


—Aman komutan, varıp eve haber vereyim helalleşelim.


—Mümkün değil kafileden kopma! Koş yetiş! Eve biz haber veririz.


 


Halil Çavuş cepheye, “Kocanızı Çanakkale’ye yolladık” diye haber de eve gider.


Aradan hayli zaman geçer. Halil Çavuş’un oğlu Ali İstiklal Harbinden sonra eve döner. Ancak Halil Çavuş’tan hiçbir haber alınamaz…


 


“-Ben Çanakkale’den dönmeyen Halil çavuşun oğlu Ali’nin torunuyum. Ninem hayatının sonuna kadar her akşam kuru fasulye pişirdi. Kendisi o yemekten ağzına tek bir lokma koymadı. Hep bize yedirirdi. Ölene dek hep o boş tabağı sofraya koydu. Dedemizin tabağıydı, kaşığı yanında hazır boş tabak.


“-Gelirse hemen koyuvereyim yemeğini, acıkmıştır, özlemiştir” diye ninem o boş tabağı sofraya koydu, kaldırdı. Ölüm döşeğinde bile


“-Dedenizin tabağı, dedenizin tabağını koyun!”  diyordu.


 


“-Bir şey daha söyleyeyim, belki inanmazsınız bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar “bıktık” diye mırın kırın ediyorlar ama hala pişiyor.”


 


Çanakkale Şehitlerini anma gününde bu hikâyeyi dinleyip gözyaşlarınızı tutamadığımız muhakkaktır. Ancak boğazını tıkayan yumrukla yaşamını sürdürüp bin bir cefa ve eziyete göğüs gererek oluşturdukları bu Cumhuriyet’te minnetle anarak yâd ettiğimiz, atalarımızın bıraktığı bu toprakları, yarınını düşünmeden egoistçe ve gaddarca tüketip yok etmeye, satıp savurmaya koyulduğumuz şu günlerde bu hikâye daha da çok mana ve önem içermektedir.


 


Hatıralara nankörlük etmeden, bu günün kıymetini bilerek yaşamayı ve aldığımız emaneti bozmadan torunlarımıza aktarmayı öğrenmemiz gerekmektedir. “Ben bozmuyorum” demek yeterli değildir, bunca bozucunun olduğu bir dünyada korumayı da görev edinmek gerekir.


 


Unutmayınız tarih toprağını savunanların destanlarıyla doludur.


 


—Golf sahası yapmak için ormanları, tarım alanlarını, sulak alanlarını yok ederek onarılması çok zor zararlara yol açacak günü kurtarma düşüncesinde olanlar,


 


—Denize daha rahat girebilmek için ya da turist ağırlamak için kıyılara dolgu yaparak, denizin ekosistemini ve doğallığını bozan tek yönlü çıkar hesabı yapanlar,


purchase Baclofen 25 mg

 


purchase Baclofen 25 mg —Cennet koyları betonlaştırıp kısa sürede kirlenmesine yol açan, kaş yaparken göz çıkarma yeteneklerine sahip planlayıcılar,


 


—Alt yapısı olmadığı halde üst yapının tıka basa şişirilmesine göz yuman rüşvetçiler,


 


Kuralsızlığı kural haline getirme alışkanlığından kurtulup yasalara, çevresine ve topluma saygı göstermeyi öğrenene kadar yasalara sadık kalarak sabırla mücadeleyi sürdürmek


 


Görevimdir!…   Görevinizdir!…  Görevimizdir!…


 


Sağlıcakla kalın saygılarımla.


 


Hikaye ; Çanakkale 18 Mart Şehitlerimizi anma haftasında BURSA T.K.M′de düzenlenen sergide yayınlanan ANIYAZI.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.