Alevilikde Ali…
İslamda, Ebubekir, Ömer ve Osmanın halifelği esnasında gerçekleşen fetih ve talanlarla oluşan servet birikimi, bilhassa Osman zamanında belli ailelerin zenginlemesine egemen olmasına sebep olmuştır.
Ali ve ailesi bu dönemdeki yağma paylaşımından uzak kalmış, ancak ezilen ve dışlanan halkın haklarını da yeterince savunamamıştır. Osman’ın haksızlıklarına karşı ayaklanan halkın elebaşları Ali’nin etrafında toplanmak istemiş, ancak o Osmana karşı cephe almak istememiştir. Neticede Osmanı katlederek iktidara gelenler, kendileri ile işbirliği yapmayan, fakirlerin haklarından, paylaşımcılıktan söz eden Ali’yi kendilerinden saymamışlardır. Bütün temiz, dayanışmacı ve mert kişiliğine rağmen, Ali halifeliği elinde tutamamıştır. Ali’nin katledilmesi sonrasında, Hilafet hakkı temelinde, egemenler ile ezilenlerin ayrışması başlamış günümüzdeki Şiilik ve Sünnilik oluşmuştur. Egemenlerden Muaviye ile başlayan Emeviler döneminde Sünni şeriat’ın ideolojik temelleri oluşturulmuştur. Sünni Şeriat Abbasiler, Selçuklar, Fatımiler ve Osmanlılarda gördüğümüz despot yönetimler olarak günümüze ulaşmıştır. Ali’nin oğlu İmam Hüseyin, inancının savunulmasındaki ölümüne kararlılığı ile, ezilenler için sembol olacak siyasal bir önem taşır. Ezilenlerin vardığı nokta, ideolojik temelleri İmam Cafer tarafından atılan, bugun Humeyni’ye kadar uzanan Şii Ortodoksluktur Şiiler kendilerini Alevi veya Alici olarak değil Caferi olarak nitelerler. Caferilikte ibadetler Sünnilik kadar katılık taşırlar. İmam Cafer’e göre namaz dinin direğidir. Kulla Tanrının buluşmasıdır.. Ramazan orucu farzdır. Şia katında İslam′ın en büyük esaslarından, en önemli direklerinden biri Hacdır. Şia katında zekat, namazdan sonra ikinci önemli ibadettir. Cihat İslam binasının temelidir. Şiiler de Alevileri Müslüman görmeyip, inançsız (kafir) olarak tanımlarlar. Aleviler açısından da Humeyni ile herhangi bir Sünni şeriatçı arasında fark yoktur. Alevilik, yapısal olarak Şiilikden farklıdır. Alevilik, islam’ın dışında oluşmuş Heterodox bir inancdır. Farklı Batıni kaynaklardan biçimlenmiştir. Anadolu Aleviliğinin Caferilik ile pek bir bağı yoktur. Aleviler 12 İmam’ın inançlarını benimsememişlerdir. Alevilikte 12 İmam kültü, ideolojı olarak değil, bir sembol olarak biçimlenmiştir. Örneğin camiler, başta Ali olmak üzere 12 İmam’ların yaşamının her aşamasında ibadet yeri olmuşken, Aleviler, hiçbir dönemde camileri benimsememişlerdir. 12 İmam kültünün Anadolu′ya yerleşmesi de Safevi baskısı altında olmuştur. Aynen camilerin , İslam şeriatçılığın zorla dayatması neticesinde yapılması gibi. Hacı Bektaş Dergahındaki cami bile, Bektaşi kırımı sonrası 1826 tarihinde yapılmıştır. Aleviler Yunus’un “Oruç namaz gusül hac, hicaptır aşıklara” diyen bir inancın temsilcileridirler. Bu nedenle Aleviliği, sembolik düzlemde sahiplenilen 12 İmam’ın gerçek kimliklerinden ve sözlerinden öğrenmeye kalkarsak Şiiliğe varırız. Farklı noktadan hareket bizi farklı “Aleviliklere” götürecektir. Doğru kaynak seçimi bizi Batıni Anadolu Aleviliğinin gerçeğine taşırken, 12 İmam’ın hayat ve anlayışlarını kaynak alan diğeri ise Caferiliğe götürecektir. Bu ise adına “Alevilik” de dense, Alevilikten niteliksel bir kopuştur.. Ali ve 12 İmam Anadolu Aleviliğinin inanç kurucusu değildir. Alevilik islam içindeki bir sapmadan da oluşmamıştır. Alevilik İslamiyet′in yayılma döneminde ezilenlerin, inançları asimle edilenlerin kendilerini savunmak için eski inançlarını yeniden biçimlendirmesi sürecinde oluşmuştur. Ağırlıkla göçebe ilişkileri üzerinden biçimlendiğinden eşitlikçi, dayanışmacı ve sözel bir kültür-inançtır. Ali, bu inanç içinde sembolik önem kazanacaktır, ancak Alevilik, Ali’nin inanç dünyasının temeli olan İslam′ın farzlarını tanımaz . Ali, islami şeriatın baskısından ve yükünden kurtuluşun sembolüdür. Nitekim “namaz kılmamız gerekmiyor, Ali bizim için kıldı, oruç tutmamız gerekmiyor, Ali bizim için tuttu, dua etmemiz gerekmiyor, Ali bizim için etti” gibi ifadeler Alevilikte yaygın kullanım bulur. Aleviler, hayatı boyunca sofuca yaşamış olan ‘Alinin sofuluğu imam olduğu için yaptığına inanırlar. Dahası Ali’nin kendisinin uyguladığı sofu yaşamının taklit edilmesini yasakladığına inanırlar Aleviliğin tanrı, insan, inanç, yaşam anlayışı, kavramlarına yüklediği anlam ve İslamiyet ile olan bağı islamiyetden farklıdır. Pir Sultan Abdal’ın deyişlerinde de çokça geçen, “Hak Muhammet Ali” ifadesi; Allah, Peygamber Muhammed ve Halife Ali olarak yorumlanırsa, Aleviliğin İslam′ın doğrudan yansıması olduğu düşünülür. Bu görünen anlamıdır. Gizli anlamı ise değişiktir. Bu üçleme, zaman zaman üç ayrı ögeden söz edermiş gibi görünürken, gerçekte tek bir tanrısal varlık anlamında vahdet-i vücudu ifade etmektedir. Aşık Virani’nin “Evvel odur âhir odur / Tayyip odur tahir odur / Batın odur zahir odur / Ali Ali Ali Ali” deyişi incelendiğinde ‘Ali’nin tanrısallık içeren bir kavram olduğu görülür. Evvel(ön), ahir (son), tayyip ( güzel), tahir (temiz),batın (gizli), zahir (görünen) hep “Allah’ın nitelikleri, adlarıdır. Virani bunları Ali’de görüyor, tanrının Ali olduğunu söylüyor. Pir Sultan Alevi sırrını şöyle dillendirir: “Pir Sultan’ım bu bir sırdır / Sırrını saklayan erdir / Ay da nurdur, gün de nurdur /Allah bir Muhammed Ali” diyerek hepsini “nurda” tekleştirir ve buna da Muhammed Ali der. Veya : “Muhammed Ali’nin eli değil mi / Hak bilip tuttuğum el bana yeter / Bu yolun sahibi Ali değil mi / Ali’nin kurduğu yol bana yeter” diyerek Muhammed Ali’nin eli Hak’ın eli der. Ya da xenical to buy online “Gafil kaldır şu gönlünden gümanı / Bu mülkün sahibi Ali değil mi? / Yaratmıştır on sekiz bin alemi / Rızıkların veren Ali değil mi?” deyişinde, Ali’nin tanrı olduğunu, evreni yarattığını açıklıkla belirtiyor. Açıktır ki, burada tarihsel ve gerçek Ali değildir tapılan. Esasen Anadolu Alevilerinin Ali, Ehl-i Beyt ve 12 İmam ile tanışmaları, tanışıp onu kendilerine temel kavram, temel kült haline getirmeleri de Baba İlyas’tan, Bektaş-ı Veli’den çok daha sonra olmuştur. 15. Asırdan sonra Safevilerin kendilerine dayattığı Caferi islam inancının içindeki Ali gibi temel bir figür olup, kendileri gibi haksızlığa uğramış benimsedikleri erdemli bir kişinin ismini, kendi tanrısal inançlarına, giydirmişlerdir. Aleviliğin Ali’si ile Peygamber’in damadı Ali bir boyutuyla örtüşse bile, temelde ondan farklı, onun suretinde de kendini göstermiş, ama esasen tanrıdır. Alevi mitolojisinin en temel çerçevesi olan Kırkların Cemi söylencesinde de, Aleviliğin Ali’si Peygamber Muhammed’in üstünde bir erdem abidesi, tanrısal organ Kırkların başı ve İslamiyet dışı, insanlık erdemleri olan ekonomik ve siyasal eşitliği Muhammed’e dayatandır. Batıni toplulukların Ali ile tanışması öncesinde açık ve genel ifadesini bulan Ene-l Hak / ben tanrıyım) deyimi, XV. yüzyıldan başlayarak Ali’nin Anadolu Aleviliğiyle entegrasyonuyla, daha çok Ali’nin tanrısal özdeşliği bağlamında kullanılacaktır. Yani Ali, Anadolu Batıni geleneğine Tanrı olarak entegre olmuş, Ali tanrının ismi olmuş, bunun sonucunda da ozanların kendilerini ve genel olarak insanı tanrıyla özdeşleştirmesi örnekleri görece azalmıştır. Alevilik, vahdet-i vucut ve Tanrının evren ve insanla birliği inancıyla İslamiyet’ten apayrı bir teolojik anlayışa sahiptir. Bu inançların kaynağı ise İslamiyet değil, bizzat kendi geçmiş inançlarıdır. Bin yıllık baskı ve kuşatmanın etkisiyle Alevi’nin kendisine Müslüman demesini esas almamız halinde ise, belirtilmelidir ki, bu “Müslümanlık”, Kur’an’dan ve İslam tarihinden bildiğimiz Müslümanlıktan bambaşka bir Müslümanlıktır.