25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi? nin 2.maddesi ?Herkes; ırk, din, dil, renk, CİNSİYET, siyasal ve diğer bir inanç, ulusal ve toplumsal köken, servet ya da herhangi başka bir durumdan dolayı ayrıma uğramadan bu bildiride ilan olunan bütün hak ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir? der.
25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti? nde Trujillo Diktatörlüğüne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan ve cezaevindeki eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüz edilip daha sonra Dominik Cumhuriyeti gizli polisi tarafından öldürülen Mario Teresa, Patria Mirabel ve Minevra kardeşlerin anısına ilan edilen bir eylem ve protesto günüdür.Bugün de yani 25 Kasım? da dünyanın her yerinde yüzlerce kadın örgütü ve sendikalar kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddete son ver ilmesi ve her türlü şiddetten uzak yaşama haklarına saygı gösterilmesi için eylem ve etkinlikler örgütledi. Bu eylem ve etkinliklerin başarısı üzerine 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurul takviminde resmi bir tarih olarak yer aldı. Peki kadına yönelik şiddet nedir? PEKİN DEKLERASYONU kadına yönelik şiddeti şöyle tanımlar; ? Kadının fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan, bu tip hareketlerin tehdidini, baskıyı yada özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren , ister toplum önünde , ister özel hayatta meydana gelmiş olan cinsiyete dayalı her tür şiddet anlamına gelir? der. Kadına yönelik şiddet; kadınla erkek arasındaki tarihsel güç ilişkilerinin eşitsizliğinin sonucu ve kadının insan haklarının ve temel özgürlüklerinin yasal ihlalidir. Bu hangi sınıf, kültür ve konumlarda olursa olsun bütün toplumlarda var olan bir gerçekliktir. Eşitsizliğin her geçen gün belirginleşerek arttığı bir dünyada kadınlar yaşamaya-var olmaya çalışıyorlar.Bir taraftan teknolojik ve bilimsel gelişmeler, diğer yandan sanayi ve endüstrideki üretim artışları ve iletişim patlaması yaşayan bir dünya; diğer taraftan milyonlarca işsiz gıda, güvenlik, su, barınma, sağlık hizmetleri, eğitim, kültür, bilgi enerji ve ulaşım gibi temel kaynaklara dahi ulaşamayan insanlar.Günümüzde zenginleşen toplumlarda yoksullaşan insanların paradoksunu görebiliriz. Sınırlı olan kaynaklara ve zenginliklere evrensel olarak ulaşılabilmesi, bunların eşit dağılımı ve sorumlu olarak yönetimi ile ilgili ciddi sorunlar var. Kadınlar bu çarpık yapılaşmanın acısını en çok hissedendir.
Kadınlar dünya nüfusunun YARISINI, çalışma saatlerinin ÜÇTE İKİSİNİ, toplam gelirin ancak YÜZDE ON?UNU, dünyadaki zenginliğin sadece YÜZDE BİR? İNE sahipler. Yani şiddetin ekonomik boyutunu hayatın her alanında hissediyorlar. Gelelim şiddetin cinsel boyutuna; kadına yönelik şiddetin yaygınlığı korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Aile içinde yaşanan şiddet kapitalizmin de etkisiyle meşrulaşırken dünyanın pek çok ülkesinde ilkel çağdışı uygulamalarla o toplumların kültürü olarak gösteriliyor.Başlık parası, kadınların kapanmaya zorlanması, küçük yaşlardaki kız çocuklarının seks turizminde kullanılması, bekaret kontrolü, kadın sünneti ve kadına uygulanan RECM cezası vb. Kadına yönelik şiddet dayak, tecavüz, ensest ilişki, baskı, kız çocuklarının hor görülmesi, cinsel kölelik gibi biçimler alırken savaş ve silahlı çatışma durumlarında ise sistematik tecavüz, kölelik, rehin alma, gebeliğe zorlanma şeklinde de olabiliyor. Uluslar arası Af Örgütü ?evde ve toplumda kadına yönelik şiddet eylemlerini; önemi ve ağırlığı bakımından işkenceyi uluslar arası standartlara uygun olarak tanımlar ve ülkelerin etkili koruma sağlama sorumluluğunu yerine getirmekte başarısız olduğu için devletin sorumlu olduğu işkence olarak niteler?. Şiddet bütün kadınları etkiler ama en çok yoksul, farklı etnik kimlikler taşıyan mülteci, göçmen, yaşlı ve engelli kadınları etkiliyor.Birleşmiş Milletler ve Uluslar arası Af Örgütü raporları dünyadaki her 3 kadından 1? inin cinsel ve fiziksel şiddete uğradığını açıklıyor.Gelelim Türkiye? ye; son 8 yılda kadına uygulanan şiddet %l400 oranında arttı ise şiddetin boyutlarının nerelere vardığını insan bir anda kavrayamıyor ama sokak ortasında, adliyede, evde işyerinde, çocuklarının ya da anne-baba-kardeşlerinin gözü önünde kadınların katledildiğini öğrendiğinizde bir anda Türkiye gerçeği ile yüzleşiyorsunuz. Güzel ülkemde adam sevgilisini öldürüyor, parçalara ayırıp çöp konteynırına atıyor, nüfuzlu bir ailenin evladı uzun süre aile tarafından korunduğu için yakalanamıyor. Sonunda yakalanıp adalete teslim ediliyor.Yargılanıyor verilen ceza 24 yıl. Ama adamın 24 yıllık hapis cezası iyi hali göz önünde bulundurularak 15 yıla indiriliyor.
Son dönemde Yargıtay? ın N.Ç. ile ilgili olarak vermiş olduğu karar sanıyorum hafızalarımızda bütün çıplaklığıyla duruyordur. Hatırlayalım; N.Ç. 13 yaşında Mardin? de yaşayan bir kız çocuğu. 26 adet ne olduklarını tanımlayamadığımız yaratıklar sistematik bir şekilde tecavüz ediyorlar. Olay bir biçimde yargıya yansıyor ve yargılama sonucu YARGITAY? ın verdiği karar insanın kanını donduruyor.SONUÇ;Tecavüz N.Ç.? nin kendi rızası ile gerçekleşmiştir. Güldünya Tören, Ayşe Paşalı, Hülya Yolcubal, Duygu Yelçi ve daha yüzlerce öldürülen kadın. Gerekçeler neredeyse aynı. Namus, kıskançlık, töre.Kıskandım de, Namusumu temizledim de, töre bunu gerektiriyor de öldür.Gir içeri mahkemede yaptıklarımdan pişmanım de iyi halden ceza indirimi al, kısa bir süre yat, çık hayatına kaldığın yerden devam et. Dekolte giyen kadın taciz ve tecavüze davetiye çıkarır diyene haddini bildirmezseniz, her fırsatta kadınlar en az 3 çocuk yapmalı derseniz, eteği kısa olduğu gerekçesiyle bir kadına bıçaklı saldırı gerçekleştiren adama gerekli cezayı vermezseniz, uluslar arası sözleşmelere imza atıp ta gereğini yerine getirmiyorsanız kadına yönelik şiddeti durduramazsınız. Bütün dünyada kadınlar bedenlerine saygı gösterilmesini, şiddetin bütün biçimlerinin ortadan kaldırılmasını ve bu konuda ciddi adımlar atılmasını istiyor. Ülkeler yasalarında ve eylemlerinde kadına yönelik şiddetin her biçiminin (cinsel,fiziksel,ekonomik,sosyal) temel insan hakları ihlali olduğunu, herhangi bir gelenek, töre ve dinden dolayı meşru görülemeyeceğini tanımalıdırlar. Bu doğrultuda eylem planlar, Uluslar arası sözleşmelerin imzalanması ve uygulanması, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan kadınların hem iltica haklarının kabul edilmesi hem de gerektiği şekilde korunmaları gibi somut adımlar atılmalı, çekince konulan uluslar arası sözleşmelerdeki maddeleri koşulsuz kabul edip gerekli yasal düzenlemeleri derhal hayata geçirmelidirler.
Peki biz kadınlar bizi yönetenlerden neler istiyoruz?
1-İnsan Haklarının savunucusu olduklarını ilan eden devletler kadınların ve kız çocuklarının üzerinde denetim kuran politik, dini, ekonomik ve kültürel tüm otoritelerini mahkum edip onların temel haklarını ihlal eden her türlü rejimin karşısında olduklarını açıklamalıdırlar.
2-Bütün devletler her kadının kendi bedeni ve üreme fonksiyonu üzerinde söz söyleme hakkını tanımalıdır.
3-Devletler kadına yönelik şiddetin tüm biçimlerini ortadan kaldırmak için yeterli finansal desteği, eylem planlarını ve etkin politikalarını hayata geçirmelidirler.
4-Birleşmiş milletler kadınların hakları ile ilgili sözleşme ve anlaşmaları kabul etmeli ve uygulamaya koymaları için üye ülkeler üzerinde baskılar oluşturmalıdır.
5-Devletler kendi ulusal yasalarını uluslar arası insan hakları belgelerine, İnsan Hakları Beyannamesine, Kahire-Pekin-Viyana Deklarasyon? u ve eylem planına uygun hale getirmelidirler.
6-Devletler Uluslar arası Mahkemeleri tanımalı, özellikle cinsel taciz ve tecavüzü savaşın olduğu ülkelerde savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suç kabul eden hükümleri uygulamalıdırlar.
7-Tüm insanların eşitliği ilkesine dayanarak Birleşmiş Milletler ve uluslar arası topluluktaki ülkeler resmi olarak, bir kişinin cinsel yöneliminin onu uluslar arası belgelerdeki haklarını tam olarak kullanmaktan alıkoyamayacağı gerektiğini resmi olarak açıklamalıdırlar.
8-Son olarak kadına şiddet uygulayan her kim olursa olsun hak ettiği cezayı almalı ve Mahkeme Salonunda ?pişmanım? sözleri hiçbir şekilde iyi hal olarak değerlendirilmemelidir.
Yukarıda saydığım maddeler ülkelerin ve yönetimlerin genel anlamda kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili. İlave olarak biz kadınlar bize uygulanan şiddete son verilmesi için nelere ihtiyaç duyduğumuzun bilinciyle diyoruz ki; erkeklerin eğitimi(birlikte yaşadıkları eşlerini, sevgililerini kendi malları olarak görmemeleri için) kadınların eğitimi(kendilerini içinde yaşadıkları toplumun bir bireyi olarak görmeleri ve kendilerine ait haklarının neler olduğunu öğrenmeleri için) kadına yönelik şiddet eylemlerinin suç sayılması, kamu hizmeti ve yasal hizmet veren personelin eğitimi, medyanın kullanımı ve kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasıyla ilgili yapılacak olan etkinliklere hükümet bütçesinden yeterince pay ayrılması olarak taleplerimizi dile getirebiliriz. VE BİZ KADINLAR DİYORUZ Kİ; GELECEK BİZİM ELLERİMİZDE MÜCADELEMİZİ BÜTÜN EŞİTSİZLİKLER YOK OLUNCAYA KADAR SÜRDÜRECEĞİZ.
Şiddetsiz günler diliyorum.
Sevgi ile kalın. professional Viagra no prescription Natrexone Buy order Premarin