Bodrum Gündem

SAVUNMA, SALDIRI VE ZAFER…

serdar_anlagan_bodrum_gundem

GİRİŞ           

“Denilir ki, eli bıçaklı ya da tabancalı saldırganın ölüm tehditi altındaki insan, birdenbire ve belki de bilinçsizce kendini savunmanın en doğru yolunu bulurmuş. Sonradan düşünenler, bu savunmanın en mantıklı savunma olduğunu görürlermiş.

            Hayri, Tophaneli İlhami’nin yanında yöresinde hiç durmadan zıplaması karşısında ona aldırış etmeden duruyor, ama özenle de onun bıçağını kolluyordu. Oysa, İlhami’nin kavga ettiği başkaları, o sıçradıkça, onlar da kendilerini korumak ya da İlhami’nin üstüne varmak için onunla birlikte zıplayıp sıçramak zorunda olduklarını sanıyorlardı. Sonunda da soluklu ve idmanlı olmadıklarından kesilip yoruluyorlardı. Tophaneli İlhami’nin bıçak kavgasındaki üstünlüğü, kendi kavga taktiğine hasmını da uymak zorunda bırakmasıydı. Oysa Berber Hayri, İlhami nice sıçrarsa sıçrasın, hiç aldırdığı yoktu. Böylece İhami’ye karşı savunmanın en doğru yolunu bulmuştu. Bunu hiç düşünmeden, belki de can savunmasının içgüdüsüyle yapıyordu. Berber Hayri soğukkanlılıkla dururken çevresinde horoz gibi zıpzıp zıplayan İlhami çok gülünç oluyordu.

Bir süre sıçradı. Bu arada gözlerini ona dikmiş olan ve boşluğunu kollayan Hayri, hiç umulmayan bir anda, hiç beklenmeyen bir atakla elindeki şişi İlhami’ye sapladı; İlhami çeviklikle çekildiği için şiş sağ omuzuna girmişti. Hayri, omuz başının dolgun etine girip kemiğe dek işlemiş olan şişini iyice kanırtıp çekti. Omuzdaki yaradan kan fışkırdı. Yeniden birbirlerine atıldılar. Tophaneli İlhami yeniden sıçramaya, azgın azgın nağralanmaya başladı. Ama omzundan yara aldığı için bıçak tutan sağ eline artık egemen değildi.”

Yaşamını ülkesine, çocuklara ve devrime adamış Türkçe’nin büyük yazarı Aziz Nesin‘in başyapıtı Surname‘den alınan bu satırlar bugün içinde bulunduğumuz “propaganda savaşı” isotretinoin without prescription nı betimlemeye uygundur.

Amacımız şiddeti engellemek, çocuklarımızı koruyup, büyütmek, özgür, erdemli ve mutlu bireyler olarak yetişmelerini sağlamak olduğuna göre, sömürü ile aramızdaki bu “propaganda savaşı”nı kazanmak zorundayız. Zafer, iktidar demektir.

DURUM…

Bu “propaganda savaşı”nı kazanmak için, düşünce-söylem-eylem bütünlüğü içinde hareket edilmelidir. Düşünceyi üretmek için önce içinde bulunduğumuz durumu yani gerçeği anlamak gerekir. Gerçek şudur : Faşist plütokrasi elindeki muazzam para ile satın alınabilecek en etkili reklamcıları ve propagandistleri istihdam etmektedir ve bunlar halkı manipule etmek için 1930’lardaki Hawthorne Deneyleri’nden beri gelen grup psikolojisi bilgilerine haizdirler. Teknolojinin en yeni imkanlarını kullanarak, büyük medya kuruluşları ile propaganda yapmaktadırlar. Bu propaganda simetrik olduğu kadar da asimetriktir. Sömürü iktidarını bu propaganda ile sürdürmektedir. Sonuç halk için yıkım ve yok oluştur. Buna doğa da dahildir.

Ancak göstergeler bize o kadar da kötümser olunmaması gerektiğini işaret etmektedir. Çünkü propaganda, metotları belli ve sınırlı bir araçtır. Son halini 2.Dünya Savaşı ve sonrasında almıştır. Aşağı yukarı elli kadar teknikten oluşan bu basit ve sığ formülasyon o kadar da korkulacak bir şey olmadığı gibi, özgür düşünme yetisi geliştirmiş, eleştirel düşünce üreten beyinler tarafından kolaylıkla, sezgileri açık erdemli sanatçılar tarafından anında deşifre edilir. (Erdem kendini bilmektir). Buna göre aslında bir fikrin yayılması anlamına gelen propagandanın özü o fikirdir. Fikir ise bireye aittir. Reklamcı fikir üretmez, çalar. Ana akım medya faşizmin hizmetinde olabilir ancak fikir ve sanat bizdedir. Onlarda “tekhne” olabilir ama “poiesis” ve “episteme” bizdedir. Kendi teknemizi de kendimiz her zaman yapar, yüzdürürüz. Denizci de bir tekne olur o.

1992’den beri yaygınlaşan internet ve labirentleşen metropollerin sağladığı saklanma imkanı anonim bir muhalif zekayı geliştirdi. Bu zeka sömürüye başkaldırdı. Doğallıkla, kendiliğinden gelişmesi ve kaynaklarının gizli olması faşist plütokrasinin baskı ağını yırttı ve enerji açığa çıktı. DİRENİŞ‘in ortak zekasının bir kısmı yeniden anonim konumuna dönerek saklanırken bir kısmı da açığa çıkarak mücadeleyi meydanda sürdürmeye başladı. Her ikisi de eşit önemdedir ve amorf bir eşgüdüm ile çalışmaktadır. Öncülük açığa çıkarak mücadele edenlerde olduğu için, zaferi belirleyecek yöntem söylemin eşgüdümü sağlayıp, eylemin beraberce sonuçlandırılmasındadır.

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz dönemde, özgürlük mücadelesinin bir kuşak hareketi olduğu gerçeği de yadsınmamalıdır. Geçmişte kaybettiği mücadele ile ezilmiş ve artık başka bir yüzyılın zihni ile kalıplaşmış propaganda tekniklerini öneren eski kuşak aslında kendi içsel devrimini gerçekleştirememiş, evrimsel olarak geride kalmış umutsuz bireylerden oluşmakta ve dayattıkları yöntemlerle istemeden, bilinçsizce sömürüye hizmet etmektedir. Çekilmelidirler. Çocuklarına nefer olmaktan başka bir işe yaramazlar.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız durumu yani gerçekle yüzleşmeyi bitirirken, bugüne kadar iş, ekmek, özgürlük gibi söylemler de dahil olmak üzere propaganda malzemesi olan her şeyin sağın elinde, ona ait olduğunu belirtmek zorundayız. Vatan, millet, bayrak, rozet, din, iman, sadaka, masallar, kadın, erkek, genç, çocuk, bebek, kedi, köpek, çiçek ağaç, yeşil, sevgi, barış, erdem, doğru, gerçek, eşitlik-özgürlük-kardeşlik de dahil ve daha ne kadar kavram varsa içi boşaltılmıştır, sağ -ki sağ köle demektir, faşist plütokrasiyi ayakta tutan kölelik düzenini savunmak demektir- tüm bu içi boşaltılmış kavramların propagandasını yapmaktadır. Reklamcı malı satmaktadır. Bu durumda, eşitlik-özgürlük-kardeşlik cephesindeki genç idealistin “eski” akla uyarak yapacağı her propaganda sömürünün hizmetindeki reklamcı tarafından alınacak ve ona karşı kullanılacaktır. Burada “yeni” kavramının da içinin boşaltıldığını hatırlatarak, içi boşaltılamayan tek şeyin “düşünce” olduğundan hareketle, özgün düşüncenin de eleştirel ve yaratıcı olmak üzere, diyalektik materyalistten ve sanatçıdan kaynadığını belirtelim. Bu bilim insanı ile sanatçının insan sevgisi eksenindeki işbirliğidir. Tümevarım ve tümdengelim metotlarının beraber kullanılmasıdır. Biri şaşmaz bir mantık ile analiz yaparak minörü, diğeri mizah ile majörü oluşturur. Holistik düşünmeliyiz. Bütün minörü ve majörü kapsar ama majör ve minör bütün değildir. Bütün ikisinin toplamından daha fazladır. Sanatçı hızlıdır ancak yanılabilir, işaret eder ama son sözü akıl söyler.

DÜŞÜNCE…

Bu yazının başında Aziz Nesin’in belirttiği gibi “insan, birdenbire ve belki de bilinçsizce kendini savunmanın en doğru yolunu bulur”. HAZİRAN DİRENİŞİ‘nde halk, hiç bir lider, kadro, üst akıl olmadan kendini savunmuş, faşist plütokrasinin propagandasının derisini yüzmüştür. Tıpkı Tophaneli İlhami’nin karşısındaki Berber Hayri gibidir. Hasmını taklit etmemiştir. Faşist plütokrasinin propagandasının kin, nefret ve korkaklık dolu saldırısını izlemiş, gülünç ve aciz duruma düşürmüş, tüm dünyanın gözünde inanılırlığını yerle bir etmiştir. İşte burada faşizmin propagandası çöktüğü için şiddet başlamış ve çocuklarımız öldürülmüştür. Bu suçların hesabı sorulacaktır.

Faşist plütokrasi tıpkı Surname’deki Tophaneli İlhami gibi omuzundan ağır bir yara aldığı için sağ elini kullanamaz vaziyettedir. Romanı okuyanlar, Berber Hayri’nin Tophaneli İlhami’yi yıktığını bilirler. Faşist plütokrasi de yıkılacaktır.

Halkın bu içgüdüsel, spontane savunması bize söylemi belirlemek için bir yöntem önerisi getirmektedir.

SÖYLEM : SAVUNMA…

Daha net, açık ifade ile faşizmle yaptığımız “ treatment of mania propaganda savaşı” order Albendazole online nda, savunma için kendini ispat etmiş iki yönteme uymalıyız :

1.Faşist plütokrasiyi kendi söylemi ile yıkmalıyız. Propagandasını deşifre etmeli, altında yatan mizantropiyi teşhir etmelitiz. Pusulamız insan sevgisidir.

2.Propaganda yapmamalıyız. Yaptığımız her propaganda faşist plütokrasinin propagandistleri tarafından bize karşı kullanılacaktır. Gerçekleri yayacağız.

Buna göre propaganda atölyeleri değil “propaganda söküm atölyeleri” oluşturmak işe yarayacaktır. Açıktaki zeka ile anonim zeka böylece eşgüdümlenebilir.

Savunma başarılınca bu birleşmeyi, birleşme de zaferi kazandıracak olan saldırıyı getirir. Buna göre her savunma aslında saldırının başlangıcıdır. Savunma yıkım, saldırı yapımdır.

SÖYLEM: SALDIRI…

Saldırı için birleşmeliyiz. Birleşme için bugüne kadar kullanılan, geçmişten gelen tüm propagandayı terk etmeliyiz. Toplumu kendine getirmeliyiz. Bir tarafta Avrupa uygarlığını diğer tarafta Afganistanı yaşayan bu topraklarda yirmibirinci yüzyılın ikinci dekadına yaklaşırken artık mevcut sömürü öyle akıldışı öyle doğaya aykırı gitmiş ve öyle düşük bir zeka ile dayatılmış ki, nazilik zorla, sömürüyü sürdürme adına “delilik ve katılma” propagandasıyla yaratılmaya çalışılıyor. Ortada nazi falan yok, yalnızca volümü maksimuma getirilmiş bir propaganda var. Demek asıl hedef propagandistlerdir.

1980’den beri toplum giderek artan bir propaganda altında delilik ve katılmaya sürüklenmektedir. Toplumsal çözülme epidemi haline gelmiştir. Toplumsal bir şizofreni yaşanmaktadır. Burada, “propaganda savaşı”nda topluma Geştalt Terapisi uygulayacağız.

  1. Topluma “şimdiki zaman”da olduklarını hatırlatacağız. Şimdiki zamanın şartlarını, gerçeklerini algılamalarını sağlayacağız ve böylece geçmişin yükünden ve geleceğin endişesinden kurtularak sağlıklarına kavuşabilmeleri için gerekli olan açık, net bilinci kazanmaları gerçekleşecek. Bu hem savunma aşamasındaki propaganda sökümü ile toplumu delilik ve katılmaya sürükleyen geçmişten gelen gerici palavraların ifşası hem de geçmişteki suçların yeni kuşakların üzerine yıkılması ile geleceğin karartılması propagandasının çöküşünü getirecek, “gerçek ışığı” umut yaratacak. Burada yeni bir söylem oluşacak : Gerçeğin söylemi.

Bir başka anlatımla, toplumun şimdiki zamanda olduğunu algılamasını sağlarken, toplumun belleğini “reset”leyeceğiz. Hiç kimse atalarının, dedelerinin yada babalarının işlediği suçların mirasçısı değildir.

  1. Topluma “öncelikler teorisi”ni anlatacağız. Öncelikleri akılcılık ve gerçekçilikle saptayacağız. Bu, topluma önce eşitliğin ve özgürlüğün sağlanması gerektiğin anlatmaktır. Eşit ve özgür olmadan kardeş olunamayacağını anlatacağız. Öncelikler teorisi, şimdiki zamanda bulunduğunu idrak eden bilinci açık toplumun sorunlarını çözmek için izleyeceği yolu belirleyecek. Burada Tophaneli İlhami ölecek.

Geçmişten gelen hiç bir yükü taşımadan, propagandayı reddederek, eşit, özgür, bağımsız, laik, demokratik, insan hakları evrensel bildirgesinde tanımlanan hakların sosyal devlet tarafından korunduğu yeni bir anayasa oluşturulacak, yeni bir düzen kurulacak. Ve bu Anadolu halklarının tümünün ortak iradesi ile gerçekleştirilecek.

Bu sosyal adaleti sağlayacak sol bir iktidar ile yapılacak ve bu iktidarı yirmibirinci yüzyılın kuşağı kuracak. Gelir adaletsizliği giderilecek, mafya çökertilecek.

Propagandayı yıkmak zafere giden yoldur.

EYLEM…

Önceden, eylemi yukarıda bahsettiğimiz anayasayı yürürlüğe koymak olarak belirlemiştik, dahası var. Eylem iktidarı ele almakla bitmez. Eylem, uygulamanın yozlaşmasının önlemlerini almayı da gerektirir. Burada bireylerin erdemli davranmaları varsayımı üzerine bir kurgu yapmak çocukçadır. Bireylerin üzerinde, yozlaşmanın engelleneceği bir sistem önerisine ihtiyaç vardır.

SONUÇ…

Şimdiki zamanın türkçesiyle :

“Kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat,

Kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim gezginim,

Bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır boynuma;

Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”

Bu şiirin yazarı Tevfik Fikret’in Mekteb-i Sultani’de müdürken 31 Mart gerici ayaklanması patlak verdiğinde, ayaklananların okulu yıkacakları haberini alınca “Mekteb-i Sultani’yi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır” diyerek okulun önünde ayakta dikildiğini hatırlatarak, aynaya bakabilecek ve gerçekle yüzleşmeye hazır her kadını ve erkeği, eşitlik-özgürlük-kardeşlik adına faşizme karşı direnmek için birleşmeye çağırıyorum.

Direnişin inisiyatifi halktadır!

Mücadeleye devam!

savunma_saldırı_zafer_serdar_anlağan_1

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.