Bodrum Gündem

ÇEŞİTLEME /Fikret Karataş yazıları…

Köşe yazılarımdan bazılarının birkaç konuyu içeren bölümlerden oluşması nedeniyle üst başlığı Çeşitleme adıyla kullanıyorum. Bu kez de öyle olacak.

BASIN VE YERLİSİ…

Basını uzun, uzun anlatmaya gerek yok. Elbet. O, etkin ve yetkin bir güç olarak tarihte onurlu yerini aldı, ondan ödün vermedi, bu günlere gelişerek ulaştı.

Dördüncü güç olma özelliğini asla yitirmedi.  Birkaç şehit, birçok mağdur verdi. Ama güç kesinlikle eksilmedi. Pes etmedi.

“Ağacın kurdu içinde olurmuş” veya “Ağaç tebere (balta); Sana ne diyebilirim, sapın benden”. (Adige öz deyişi)  laflarının anlattığı ve şimdilerde olduğu gibi basın toplumun içinde de ağaç kurdu ve teber sapı hiç eksilmedi.  Eksilmedi ama egemen de olamadı. Çünkü Halk, Okur, İlerici, Laik, Cumhuriyetçi, Demokrat ve Devrimci güçler buna izin vermedi. Onlar, kızarmaktan ziftleşmiş yağları içinde kavrulmayı sürdürüyorlar. İstedikleri sonuca ulaşırlar mı?…

Bize kalırsa : “Nah ulaşırlar!…”

Basının en önemli görevleri, Kamuoyunun serbest oluşumunu sağlamak, özgürlüğüne sahip

Çıkarak siyasal iktidarların kamu oyu oluşturmasını engellemek. (Çünkü ancak otoriter rejimlerde kamuoyu iktidar tarafından oluşturulur.  Bu günkü iktidarın verdiği ağırlıklı ve baskın uğraş gibi), dört büyük güçten biri olması nedeniyle diğer üçünden geri kalmamak.

Yukarıda basının genel yapısı için bir şeyler söyledik.

Bir de Yerele bakalım!

Yerel basın halkın sorunlarını dile getirtir, halkı bilgilendirir. Kamuoyunun serbest oluşumuna rehberlik eder.  Haber odak ve kaynağıdır (doğru ve teyitli). Denetim ve eleştiri yapar. Eğitim ve eğlendirici işlevi yüklenir. Oluşturduğu kamuoyu hakkında belirgin ve gerçekçi açıklamalar yapar.

Muğla genelinde, Muğla ve ilçelerde basın işlerliği görülmektedir. Ancak bunun niteliği konusunda önemli kaygılar da güncelliğini koruyarak sürmektedir.

Muğla’nın en büyük ilçesi Bodrum (nüfus olarak) olup en fazla kuruluş da buradadır. Ancak TV bakımından fakirdir. Bildiğime göre, Muğla’da 2, Marmaris’te iki, Fethiye ‘de iki TV olmasına karşın Bodrum’da 1 TV olup onun da yıllardır büyük bir emek, özveri ve doğruluk ile görev yapan sahibinin başına gelmedik kalmadı. Elbette başına gelenleri hak etmediği gibi bu güne değin böyle bir olguyu aklının kilometrelerce ötesinde bile hissetmemiştir.

Laf açılmışken birkaç şey söylemek istiyorum: Dr. Oğuz Poyraz’ın stüdyosundaki masaya tartışma programları nedeniyle Sosyal demokratlar, Demokratik Solcular, AKP’liler, Komünistler, Demokratlar, Özgürlükçüler ve daha nice görüşlüler oturdu. Bu kardeşimiz bunlardan hangisinden ilham alıp FETÖ’cü olmuş acaba?

Ama başına gelen bizzat basınımızın bazı mensupları tarafından yanlış sunuldu. Dr. Poyraz’ın eşi ve çocuğuyla sarmaş dolaş çok anlamlı fotoğrafını kamuya sunmak dururken, neden eli kelepçeli hali yayımlandı dersiniz?

Rekabet desek aykırı, saflık desek hiç olmaz, saygısızlık ve kin desek oraya varmayı yakıştıramayız, rekabet mi, çok ayıp, çok aykırı olur!

“Bir kimseyi kötüleyerek, kendinizin iyiliğini kanıtlayamazsınız.” Laf rahmetlik Demirel’e aittir ve tam bir demokrat söylemidir.

Yerel basınımız şu anda sınıf geçecek konuma ulaşamadı. Yeni örgütlenme dileriz ki basının kendini gelmesini, öz güven artışını ve birbirlerine sahip çıkma olgularını sağlar.  Güç odaklarına yaranmak için gayret gösterememesi ve onlardan olabildiğince uzak kalmaları basın özgürlüğünün teminatı olarak değerlendirilmelidir diyoruz.

ALIŞKILAR VE ALIŞKANLIKLAR…

Adet ve gelenek denen olgular bir ulusun yaşayan kültür zenginlikleridir. Bir de bizde olduğu gibi ulusu oluşturan halklar çeşitli ise o zaman o alışkı ve alışkanlıkları yaşamanın zevkine doyum olmaz. Halkımızın büyük bir kısmı bu kültüre bağlılıklarında ısrar etmesine karşın, yönetenlerin bu konudaki bağnazlık ve aymazlıkları nedeniyle, doyum olmaz dediğimiz bu zevk burnumuzdan geldi, geliyor.

Başka ülkeler bu konuda epeyce tutucu. Ödün vermiyorlar. Günümüz yaşamına ters geldiği düşünülse de işin aslı ve zevki başka demek ki, o nedenle de ödün verilmiyor. Bunlardan bazılarını karşılaştırmalı olarak sunalım dedik…

İskoçya: Gelinler düğünden bir gün önce yumurta, çamur ve ellerine geçerse onlarla kirletilir, sonra da tüm şehirde dolaştırılırmış. Gelin de gece, aile büyüklerine ayaklarını yıkatarak acısını çıkartırmış.

(Breh!, Breh! Bizde tam bir iç savaş nedeni. Bu alışkının önce İslâm’a uygun olup olmadığı karar verilir ki, karar elbette aykırılıktan yana. Hem de en ağırından. Gelin, başına örülen çorabı ömür boyu sökemez. Belki de gerdek yüzü görmeden evine postalanır.)

Pakistan: Orda damat adayına, gelinin aile büyükleri tarafından çok küfür ve hakaretler ederek sabrı denenirmiş.

(Bizim damat gelin hatırına belki sabır gösterir, ama damat tarafındaki büyüklerin elleri armut toplamadığından görevlerini ustalıkla yerine getirirler ve sonunda biraz önce hakaret edenler şimdi yok demektir.)

Tayland: Kraliyet ailesi kendi aralarında farklı bir dil oluşturuyor, bu sayede konuştuklarını kimse anlamıyor ve konuşulanlar gizli kalıyor.

(Bizde öyle bir şey olsa 17-25 Aralık rezaleti yaşanmazdı sanırım. Ayrıca Tayip Erdoğan bunu duyarsa,  kendisini bilgi sahibi yapmadığı için MİT in başındakini yolcu edebilir.)

Kuzey Kore: Geleneklerine göre yasal olarak kadınlar 25, erkekler 27 yaşlarına kadar evlenmezlermiş.

(Bize göre bu durum bu günkü İslami yaşama aykırı (!) gibi. Evlenme yaşı 6 ile 9 arası diyen zındık herhalde linç edilip çöpe atılır. Ulema diye adlandırılanlar sakın ola ki Kuzey Kore’ye gitmesin. )

DENİZ BAYKAL…

Şimdilerde zemin yokluyor. Ufak, ufak konuşmaya başladı.  Halkın Pensilvanya’ya gönderdiği selam ve Tayyip için yaptığı kıyağının unutulup, unutulmadığını test ediyor gibi. “Baykal, üç kişinin içinde ahbap, yüz kişinin içinde yol gösterici, Bin kişinin içinde hiç! 1974’de hizipçi ve CHP’ye karşı CHP’li:”

Laflar bana ait değil elbet.

İmza:  CEMAL SÜREYYA…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Nasiri dedi ki:

    4.kuvvet türkiyede üçe ayrılır.korkaklar ,yalakalar ve korkmadan gazetecilik yapan vatanını seven basın mensupları.basın deyince benimde aklıma bir eski ingiliz geleneği geldi.ingiliz lordları zamanında tebasından birisinin evlenmesine izin verdiği zaman,damattan evvel gelini isterse yatağına alırmış..damatta gıg bile diyemezmiş .üstelik o işi bir onur olarak görürmüş.al sana onurlu bir inğiliz vatandaşı.denize gelince onun bu halka yaptığını da onurlandıracak kalabalık bulabilirsiniz.anlaşılan cemal süreyya da denize karşı inğiliz lordu gibi.