Bodrum Gündem

YENİ KADROLARLA SİYASET/Can Pulak yazıları…

Ülkenin mevcut yönetimine karşı olanların (hayır cephesi) CHP’nin güçlendirilmesi ve merkez parti ihtiyacının karşılanması konusundaki arzuları, ne yazık ki kaplumbağa hızında bile gelişemiyor.

Referandum oylamasında karizması çizilen iktidarın silkelenmesi ve köşeye sıkıştırılması imkanı, kişisel çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde tutan muhaliflerce gereği şekilde değerlendirilemiyor. Kimse makamını ve konumunu tehlikeye düşürmek istemiyor. Ülke tehlikeye düşmüş, pek umurlarında değil gibime geliyor. Baksanıza CHP içindeki lider değişimi isteği bile, hizip çatışması haline getirilmiyor mu?

Efendim dereyi geçerken at değiştirilmezmiş. At sudan korkuyorsa, ömrümüzü dere kenarında bekleyerek mi geçireceğiz? Binicisini değiştirmek varken, ata yol veremeyen jokeylerle yarış kazanılabilir mi? Elalem atı alıp Üsküdar’ı geçerken, atla beraber karşı kıyıda düşünceye dalanlara daha fazla müsamaha edilemez.

Bugün hukuksuzluğun girdabına kapılan Türkiye’nin önü, CHP’nin memur kafalı yönetimiyle açılamaz. Böyle olduğu içindir ki, ana muhalefet görevi etkili şekilde yapılamıyor, seçim üstüne seçim kaybediliyor ve sandıktan bir türlü çıkılamıyor. Kemal Kılıçdaroğlu dürüst, namuslu ve efendi bir politikacı. Ama yetmiyor, olmuyor, olmayınca da devamlı kaybediliyor. 8 defa kaybeden bir liderin başarısızlığı artık kabul edilmelidir. Kaldı ki, o lider de partisinin atak yapabilmesi için, makamına veda etmek büyüklüğünü göstermelidir.

CHP’nin çok popüler, saygın, hukukçu parlamenterleri vardı. Anayasa profesörlerini bile gücendirdiler. Hepsi devre dışı kaldı. Oysa bu dönemde, ana muhalefet partisinin sıkı hukukçulara ihtiyacı var. Hukuksuzluğun kol gezdiği, milletin adalete güveninin iyice sarsıldığı böyle bir dönemde CHP, hukuk ağırlıklı bir yönetime teslim edilmelidir. Örneğin bir Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, İstanbul Barosu eski başkanı Ümit Kocasakal, ünlü hukukçu Turgut Kazan şimdi akla gelmeyecek de, ne zaman gelecek? Ayrıca bilmediğimiz, tanımadığımız daha pek çok seçkin ve saygın hukukçumuz var ki, bunlar CHP’ye davet edilip en azından parti üyesi olmaları sağlanamaz mı?

Aynı sorumsuzluk, CHP’nin dışındaki muhalefette de görülüyor. MHP’den ayrılanlar, oy verecek parti bulamayan eski demokratlar ve Anavatan partililer, bir noktada buluşamıyor, birleşemiyorlar. Herkes “ben’’ diyor, önde görülenler kendi liderliklerinde toplanılmasını bekliyor. Bir “biz” diyebilseler var ya, kuracakları yada katılacakları partinin önünde kimse duramaz. Açıkça söylüyorum, vakit geçirmeden kurulacak yada kurulmuş bir tabela partisinde toplanacak merkez sağcılar, İlk seçimde sandıkları patlatırlar. O patlamaya huzursuz, gidişten endişeli AKP’liler de katılırlar ki, o takdirde Türkiye’nin siyasi fotoğrafı inanılmaz bir şekilde değişir.

Bugün merkez sağ bir hava yakaladı. O rüzgar iyi kullanılırsa, merkez sağ iktidara kolaylıkla taşınır. Yeter ki, sen-ben kavgasını bir yana bıraksınlar, adam beğenmemezlik hastalığından kurtulsunlar ve dinamik, genç, deneyimli, yıpranmamış, istikbal vadeden bir liderin etrafında toplansınlar. Böyle bir liderliğe kim gelmeli ki, başarı hızlansın ve hedefe gidiş kolaylaşsın? Ali Koç diyoruz, ailesi izin vermez diyorlar. İlhan Kesici diyoruz, daha vurucu bir isim olmalı diyorlar. Meral Akşener diyoruz, bugünün Türkiye’sinde toplum bir hanımın peşinden gitmez diyorlar. Prof. Ümit Özdağ diyoruz, bu memleket profesörlerden çok çekti diyorlar. Muharrem İnce olsun diyoruz, o solcudur, merkez sağa gelmez diyorlar. O olmaz bu olmaz, peki kim olacak? Dışardan adam mı ithal edeceğiz? Bir Kemal Derviş deneyimi daha mı yaşayacağız?

CHP patronunu değiştirmezse, merkez sağ toparlanıp yeni bir çatının altında buluşmayı geciktirirse, Recep Tayyip Erdoğan bu ülkede daha çok seçim kazanır, daha çok referandum yapar ve istediği sonuçları da şöyle yada böyle kolaylıkla alır. Hep şikayet, hep şikayet, hep şikayetle yürümüyor bu işler. Biraz özveri lazım, biraz yerini ve haddini bilmek lazım. Benden başka kimse bu işi kıvıramaz havasından kurtulmak gerek. Önemli olan liderlik ve post kavgası değil, Türkiye’nin kaderi ve menfaatidir önemli olan. Öyleyse gerisi teferruattır.

Havanda su dövmeyi bırakalım. Zaman su gibi akıp geçiyor. Bu imkanlar ve fırsatlar kolay ele geçmez. Bakın geçmişteki iktidar imkanı, Devlet Bahçeli’nin yüzünden heder olmadı mı? Bu kez referandum işi de, tartışmalı da olsa, onun yüzünden kazanılmadı mı? Bunları unutmayalım ve fırsatı mutlaka değerlendirelim. Anlıyorum, siyasete soyunmak ve ülkemizin çıkarları için yoğun bir mücadeleye girmek, kolay bir karar ve iş değildir. Değildir ama mecburiyet varsa kimse böyle bir görevden kaçamaz. Başı belaya girer, ailesi mutsuz olur, düzeni bozulur, bunların hepsi olabilir. Ama Türkiye’nin ihtiyacı, her şeyin önünde gelir. Türkiye varsa bizler varız. Birlik, beraberlik ve gerçek kardeşlik yürüyüşüne çıkmazsak, vatani ödevlerden kaçarsak, taşın altına ellerimizi sokmazsak, sonucuna hepimiz, tüm milletimiz katlanır.

Vakit geçirmeden iktidar yanlışlarından kurtulmalı, muhalefet ise görevini akılcı ve ülkenin ihtiyacı olduğu ölçüde yapmalıdır.

Tabii yeni ve dinamik kadrolarla…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.