Reyhan Destan’la “Ege’nin 18.yy Tasvirli Camileri”
Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyünde Herodot Üçüncü Yaş Akademisi Yönetim Kurulu üyesi arkeolog Reyhan Destan tarafından “Ege’nin 18.yy Tasvirli Camileri” konulu söyleşTüm yazılari gerçekleştirildi.
Çiçek Bozoğlu/Bodrum Gündem
Yaklaşık 250 yıl öncesine ait 25 kadar camiyi kendisinin çektiği fotoğraflar eşliğinde anlatan Reyhan Destan’ın söyleşisi konuklar tarafından çok beğenildi.
Osmanlının, özellikle 2.Viyana bozgunu sonrası batı karşısındaki gerileme ve kayıpların yarattığı eziklikler nedeni ile diğer alanlarda olduğu gibi sanatta da yüzünü batıya dönerek yeni arayışlara girdiğini ifade eden Destan, Osmanlının geleneksel minyatürden yavaş yavaş uzaklaşarak batı sanatına yöneldiğini ve Lale Devri ile minyatürden tamamen uzaklaşıldığını kaydetti.
Reyhan Destan, Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü Orhan Kemal Meydanındaki söyleşisinde Ege’nin 18.yy tasvirli camileri ile ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:
“Avrupa’ya sanatkarlar göndererek, onları destekleyerek hızlı bir değişim sürecine girmiş ama bu çabalar sadece saray çevresinde ve saray ile ilişkide olan bir aristokrat sınıf içinde kalmış, halka pek inememiş. İmparatorluğun kırsalındaki Müslüman tebaayı değiştirmek için yeterli bir çaba sarf edilmemiş. Halk yüzyıllarca yan yana yaşadığı gayr-i müslüm yurttaşların günden güne gelişmesini, zenginleşmesini izledikçe bir şeylerin değişmekte olduğunu fark ederek kendisi bir arayışa geçmiş. Böyle türbülanslı devirlerde artan dini yasaklar ve baskılara rağmen halk arayışını sürdürmüş. Halkın içinden çıkan, usta çırak usulü yetişen halk sanatkarları cami ve konakların bembeyaz duvarlarını bir tuval gibi kullanarak onları resim galerilerine çevirmiş, tepeden tırnağa süslemiş.
Fotoğrafın olmadığı bir zamanda; görgü tanıklarının anlatımına, kendi izlenim ve hayal güçlerine, yerleşik dini eğilimlere göre camileri ve konakları , yel değirmenleri, çok katlı apartman benzeri evler, yelkenli gemiler, antik kent kalıntıları, şırıl şırıl akan dereler , doğa manzaraları, bitkisel motifler ve dini sembollerle coşkulu ve naif tasvirlerle donatmışlar.
Günümüzde, 200-250 yıl ötelerden bize kadar gelebilen yakın tarihimizin bu nadide eserleri ancak kıyı köşede ve gözden ırak dağ köylerinde kaldı. Yüzyılların tüm estetiğini yaşlanmış hallerinde dahi korumaya çalışan bu ata yadigarlarının boynu bükük, sessiz bir çığlık içinde, yıkılmayı ve yerlerine günümüzde her tarafta dikilen sıradan betonarme, çevreye uyumsuz dev boyutlardaki ibadethanelerin almasını bekliyorlar.
Ben yakın çevremizden 25 kadarını fotoğraflayabildim. Günümüzde bu eserlerin fazlaca bir ömürleri kalmadı, hatta size göstereceğim bazıları ömürlerini çoktan doldurdu ve göçtü bile.” dedi.