Bodrum Gündem

Melih Alemdar’ın Kaleminden “Bir Turizm Gerçeği “

Melih Alemdar’ın Kaleminden “Bir Turizm Gerçeği “

2020 yılı tüm dünya için sıkıntılar ile geldi ve aynı şekilde de devam etti. Bu sıkıntıların bir kısmı geçici, bir kısmı ise uzun süreli oldu. Oldu dediğime bakmayın halen daha sonlanmış değil. Hepinizin anlayacağı üzere meşhur virüsümüzden bahsediyorum. Kimileri zavallı bir yarasanın üstüne suç attı, kimileri onu yiyen halka yürüdü, kimileri bunun bir komplo teorisi olduğunu ve bu virüsün üst akla sahip güçler tarafından belirli hedef ve amaçlar doğrultusunda bilerek, isteyerek ve planlı bir şekilde hazırlandığını söylediler. Bunların hepsinin birer açıklaması ya da yorumu vardır elbet. Bu virüs olayı sadece Bodrum’u, sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı etkiledi. Bazılarımız karantina günlerini neşeli vaziyette, bazılarımız ise sıkıntılı geçirdi. Tüm dünya ve dünyayı ayakta tutan ekonomi de bundan çok büyük yara aldı. Tüketim toplumu olarak alışkanlıkları değiştirilen dünya insanları tüketecek un, şeker yağ bulamadılar marketlerde. Bu sefer olay yaşam mücadelesi korkusuna dönüştü. Bu süreçte tüm sektörlerde olduğu gibi Turizm sektörü de çok yaralar aldı. Tam çok iyi bir 2020 beklentisi içinde iken tamamen öngörülerin tersine bir süreç geçirmeye başladık. Bu süreçte gerçekten hastalık ile ilgili sorunlar ve tatsızlıklar yaşansa da dünya ve dünya liderleri politikayı da ihmal etmediler. Belli gruplara bağlı ülkeler kendi geleceklerini düşündüklerinden, güya sağlık adına diye birçok ülkeye ders vermeye kalktılar. Bu tepişmelerin içinde biz turizm çalışanları da her gün ve her an elimizde telefonlarımız yapılan açıklamaları dinleyip anında ona göre gemilerimizi esen rüzgara göre çevirmeye çalıştık. Ancak teknesi küçük olanlar çabuk manevra yapabildi. Büyük gemiler dümenlerine dön emrini verdiler fakat geminin manevrası büyüklüğü ile doğru orantılı olduğundan küçük tekneler kadar hızlı manevra yapamadılar. Tam ilk manevra biterken yeni bir haber ve tekrardan geminin pruvası başka bir yöne doğru dönmeye başladı. Borçlar büyüdü, alacaklar, operasyon tarihleri ve müşteri sayıları yetersiz olduğundan borçları karşılayamayacak kadar zayıf kaldı.

Bu arada turizmci; maliyetler, eski ödenmesi planlanan borçları ve yeni operasyonlarının getirdiği ek yükler karşısında ezildikçe ezildi. Anormal artan fiyatlar tüm maliyet tablolarını alt üst etti. Herkes elinde birer hesap makinesi ile dolaşmaya başladı. Geçen yıl….TL ye aldığımız eldiven , bu yıl… TL oldu. Bu süreç içinde oteller ellerinden geldiğince sabretmeye ve dayanmaya çalıştılar. Ama her şeyin sonu ekonominin işlemesine ve bu dönen çarkların herkesin faydasına olmasına geliyordu. Çarklar bir ara tamamen durdu. Allahtan bu çarkların çalıştırılması çok zaman almadı. Evet, çarklar çalıştı ama ekonomide ciddi bir güç kaybı oldu. Birçok tesis tam kapasite ile çalışamadığından istihdamda da ciddi sorunlar yaşandı. Doğal olarak yarısı dolu olan bir tesis, bir yıl öncesine göre personelinin yarısını işe alabildi. İyi kötü elinden geldiğince maaşlarını vermeye çalıştı. Peki, bu işe başlayamayan personelin diğer yarısı ne olacaktı? Başka bir hazır imkan yoktu ki gidip orada çalışsınlar. Bahsettiğimiz rakamlar öyle üç, beş bin kişi değil. Milyon kişiden bahsediyoruz. Bu durumda otelci bütün bu melanetler ve çıkmazlar ile boğuşurken bir de başına pandemi korkusu ile büyük şehirlerden kaçan ve yazlık evlerinde ikamet etmeye başlayan yazlıkçılar ile başı derde girdi. Sezonun Haziran ayının sonunda başlaması ve pandemi sertifikaları gereği mesafe kurallarının otellerde uygulanması ile sessiz sedasız çok da hareketli olmayan bir turizm yapma çabası ile ilk misafirler tesislere alındı. Sonrasında biraz daha artan turist sayısı ile hareket başladı. Tabi bu hareket ile de bu pandemi kaçağı yazlıkçılarımızın turizm tesisi bölgesinde yapılmış, resmi evrakları ev ve konut olmayan yerleşkelerindeki rahatları bozulmaya başladı. Bu sefer sesten, hareketten, yemek kokusundan şikayetler gelmeye başladı. Şimdi bu pandemi kaçaklarımızın bir çoğu yaş olarak emeklilik hakkını kazanmış ve çok da gelir ile alakası olmayan (zaten Bodrumda denize sıfır Turizm İmarlı arsada ev alabilen bir kişinin, sizler de takdir edersiniz ki pek de parayla pulla işi olmaz) zaten devletten de emeklilik maaşlarını aksatmadan alan kişilerdi. Onda da sorun yok. Ama bu işsiz kesime göre daha sorunsuz olan bu kesim, bir de herhangi bir devlet kuruluşu üst makamında görev yapmış ise, vay halimize. Şikayetler otomatik makineli tüfek gibi peş peşe geliyor. Bir zabıta, bir polis, bir çevre koruma birimi, bir Cimer vasıtası ile görevlendirilmiş devlet görevlileri. İnanılacak gibi değil. Sanki turizmci değiliz de azılı suç örgütüyüz. Ama bu şikayetçi vatandaşlarımızın bilmesi gereken bazı hususlar da var. Bu işletmeler çalışmaz ise işte o zaman ekonomi nasıl dönecek, istihdam nasıl sağlanacak? Ekonominin çarkları birbirlerine entegre çalışan sistemlerdir . Bu çarklar durursa devlet ne kadar daha iş görmezlik ücreti, çalışmayanlara işsizlik ücreti ve emeklilerimize emekli maaşı verebilecek. Düşünsenize dört ay emekli maaşı almadan nasıl yaşayabilecek bu insanlar? İşte bu bölgelerde ekonominin dönmesi bu otellerin iş yapmasına bağlı. Pandemi sürecinde hepimiz Bodrum özelinde buna canlı şahit olduk. Oteller açılmadığı takdirde bir yaprak bile kıpırdamadı. Barlar açılmadı. Tekne turları yapılmadı. Dalış okullarının tekneleri yerlerinden kıpırdamadı. Restoranlara giden olmadı. Benzin bile satılmadı. Ayrıca bu şikayetçi grubumuz aldıkları yerleri beğenirken bu tesisleri görmediler mi? Hiç düşünmediler mi bu kadar büyük tesislerin etrafında aldıkları tapusuz mülklerinin manzarası ve denize sıfır olmasının bir bedeli olacağını? T.C. kimlik numarası olan her kişi, aklı selim ya da değil, istediği şikayeti yapabilmekte serbest. O yapılan şikayetten sonra başlasın denetim bombardımanı. Bodrum’a deniz, kum, güneş için sadece gelmiyor ki yerli ve yabancı turistler? Bu bölgenin eğlenceleri ön planda. Zaten Bodrumda deniz, kum, güneşin kumu da yok. Her yer kayalık. Eğlence sektörü burada yürüyemeyecekse ve istenen sessiz sedasız hareketsiz bir sanatoryum mantığı ise, yöneticilerimizin bir karar vermesi gerekiyor. Bu turizm işletmelerine izin vermeyecekler. Boşuna yatırımcıları bu bölgeye çağırıp anlamsız yere para akıttırmayacaklar. Yol belli olacak. Kuşadası örneğinde olduğu gibi ikinci konutların ve büyük şehirlerden kaçanların sessiz bir sayfiye yeri olarak burayı benimseyecekler. Öğle uykusu uyumak her şeyden önemli olacak. Bu öğlen uykusu öyle önemli olacak ki, bu tesisler çalışamayıp kapandığında burada çalışan personelin, bu tesisler ile iş yapan esnafın, bu tesislerden elde edilen gelir vergisi, kurumlar vergisi, ecrimisil geliri (yada kıyı kiralama), KDV, ÖTV vergilerinin hepsinden vaz geçilmesi gerekecek. Bunları söylerken tabi ki de deliler gibi aktiviteler, animasyon showları, canlı müzik gösterileri yapıp da o ruhsatsız evlerin camlarını sallayalım demiyoruz. Ama her işin bir gerekliliği vardır. Eksi on sekiz derecede bir haddehane olmaz. Haddehane denen yer demirin eritildiği yerdir. Burayı eksi on sekiz derece yapmak isterseniz o zaman orası kasap dolabına olur.

Her şeyin hayatta bir limiti olmalıdır. Faydalı olan şeylerin bile fazlası zarardır. Suyu bile fazla içseniz insana dokunur. Her şeyi layığı ile yapmak gerekir, eğlenceyi de, şikayeti de…

Umarım herkesin önünde sağlıklı günler olur da yine didişmeye devam ederiz. Hikayede de söylediği gibi “ sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı olduğu sürece bizlerin didişmesi bitmez”.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.