Bodrum Gündem

Sosyal demokratlar… Yüzleşme zamanı

Sosyal demokratlar… Yüzleşme zamanı

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, sosyal demokrasinin tarihsel olarak dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkışı ve gelişimini incelediği bir yazı yazdı.

Bodrum Gündem Haber

soL Haber Portalı’nda yayımlanan yazıda Okuyan, sosyal demokrasinin ülkemizdeki temsilcisi CHP’nin güncel durumu ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Kemal Okuyan’ın yazısının tamamı şöyle:

Sosyal demokratlar… Yüzleşme zamanı

Cumhuriyet Halk Partisi 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası adıyla kurulduğunda Millî Mücadele büyük ölçüde tamamlanmış, Cumhuriyet’in ilanına az bir zaman kalmıştı.

Mustafa Kemal kurduğu partiyi sosyal demokrat olarak hiç tanımlamadı. Dahası, Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kimse sosyal demokrat olmakla suçlamadı ya da sosyal demokrat olarak nitelendirmedi.

Sosyal demokrasiyle CHP arasındaki ilişki çok sonra, önce “ortanın solu” kavramıyla, sonra da “demokratik sol” adlandırmasıyla kuruldu.

Bu gecikme, Kemalist hareketin Türkiye’de sınıfsal çelişkilerin ortaya çıkmadığı teziyle ilişkiliydi. 1920’lerde sosyal demokrasi kâğıt üzerinde bile olsa, işçi sınıfını temsil etme iddiasındaydı. Gerçekte, belli başlı sosyal demokrat partiler, yüz yılın başlarından itibaren adım adım emekçi kitlelere ihanet ediyor, Marksizmden uzaklaşıyor ve emperyalist merkezlerin çıkarlarına hizmet için göreve talip oluyordu. Ama yine de “Türkiye’de sınıf, zümre ayrımı yoktur” diyen bir siyasi hareketin sosyal demokrat olmak gibi bir iddiayı taşıması o yıllarda asla düşünülemezdi.

Ancak 1919-1923 arasındaki dönem Millî Mücadele’nin öncü kadrolarını sosyal demokrasiden uzak tutan bir başka neden daha vardı.

Sosyal demokrasi, öbür taraftaydı!

Almanya’da sosyal demokrasinin 1918-1933 arasındaki dönemde Alman tekellerini işçi sınıfının elinden nasıl kurtardığını, Alman emperyalizmi için sosyal demokrasinin nasıl vazgeçilmez hale geldiğini çok anlattık. Lakin Almanya, Birinci Dünya Savaşı’nın mağlubuydu, Versay Anlaşması ile dişi tırnağı sökülmüştü, Anadolu’da söz sahibi olması (geçici de olsa) söz konusu değildi.

Avrupa’da İngiltere ve Fransa’nın borusu ötmekteydi.

İngiltere’deyse İşçi Partisi’nin sesi daha çok çıkmaya başlamıştı.

Sosyal demokrat İngiliz İşçi Partisi’nin aklına Anadolu’da işgale karşı mücadele eden güçlerle ilişki kurmak hiç gelmiyordu.

Neden acaba?

Çünkü bütün diğer sosyal demokrat partiler gibi İşçi Partisi de emperyalizme mükemmel ve insani bir kılıf bulmuştu. Britanya İmparatorluğu’nun dünya uygarlığının gelişmesi için yeri doldurulamayacak bir misyonu olduğunu ileri sürüyorlardı.

İleri ulusların geri uluslar üzerindeki tahakkümü insanileştirilmeli, gönüllü hale getirilmeliydi. Britanya İmparatorluğu dünya ölçeğinde ahlaki bir yükümlülük üstlenmişti. Bu yükümlülük nedeniyle İngiltere’nin silahlanması dünya barışını asla tehdit etmiyordu. Uygarlık yolunda karşılaşılan engellere ya da geri ulusların direncine karşı zor kullanmak da meşruydu.

Bu aklın Anadolu’da ortaya çıkan direnişe herhangi bir sempati duyması mümkün değildi. Onlar düşman kampındaydı.

İngiliz İşçi Partisi, ne zaman Fransa ve İtalya Ankara hükümeti ile ilişki kurmaya başladı, ne zaman Yunan işgal kuvvetlerinin Anadolu’da tutunamayacağı belli oldu işte o zaman ilgilenmeye başladı Millî Mücadeleyle. İngiliz kapitalistlerinin Türkiye’de devre dışı kalmakta olduğunu fark etmiş, paniklemişlerdi.

Yoksa birçok örnekte kraldan çok kralcı oldular. Muhafazakâr hükümet İstanbul’u sembolik de olsa Türklere bırakmak gerektiğini söylediğinde en yetkili ağızlardan İstanbul’un Türklerden alınıp Milletler Cemiyeti’nin yönetimine bırakılmasını ısrarla talep edecek kadar gözleri dönmüştü.

Sosyal demokrat partilerin emperyalizm, sömürgecilik gibi başlıklardaki rezilliklerini yeri geldiğinde daha geniş işleriz.

Şimdi CHP’ye dönelim.

Halk Fırkası kurulduğunda sosyal demokratlıkla değil ama komünistlikle suçlandı. Alakası yoktu, Ankara’daki iktidar elbette ve hiçbir biçimde komünist değildi ama çeşitli nedenlerle uluslararası alanda komünistlerle müttefikti.
Geçici de olsa…

Geçici de olsa, çok kritik bir tarihsel uğrağa bu müttefiklik ilişkisi damga vurmuştu.

Bir başka deyişle, Anadolu’daki Milli Mücadele’nin uluslararası ölçekte dostu, müttefiki bir tek komünistlerdi.

Tarihin bu çok önemli kesitinde devrim ve karşı devrim arasında acımasız bir mücadele sürerken, sosyal demokrasi ile Kemalist hareket karşı kamplarda yer aldılar.

Peki bu neden önemli?

Önemli çünkü bir düzen partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel referansları bugün tamamen ortadan kalkmış durumda.

Ülkenin en eski siyasi oluşumlarından birinden söz ediyoruz.

Bu oluşum, temsil ettiği sınıfın çıkarları ve tarihsel evrimi doğrultusunda, kuruluşuna yol açan 1919-1923 uğrağıyla bağını büyük ölçüde kesti. İlginç olan CHP’nin aynı sınıfın çıkarlarını daha muhafazakâr bir çizgide temsil eden siyasi hareketlerin baskısıyla kendi geçmişinin daha yakın kesitlerinden de kopması.

Örnek olsun, bugün AKP Menderes ve Özal geleneğini hiç sıkılmaksızın sahiplenirken, CHP sonu gelmeyen bir helalleşme süreci yaşamakta, İsmet İnönü ve 27 Mayıs gibi kendi tarihinin demirbaşlarını gözden çıkarmaktadır.

CHP’nin dünü kalmamıştır. Bugünüyse Millet İttifakı’dır!

Bu nedenle CHP’de hâlâ solculuk arayanların, Cumhuriyetçiliği yaşatmak isteyenlerin işi son derece zor.

Dönüp dolaşıp “gerçek sosyal demokrasi”den söz etmek zorunda kalmalarının nedeni tam da bu çıkışsızlıktır.

Geçenlerde Örsan Öymen’in Cumhuriyet’te güzel başlayıp, çıkmaza bağlanan bir yazısı yayınlandı.1

“Emperyalizm, kapitalizmin küreselleşmiş halidir. Kapitalizme karşı mücadele vermeden emperyalizme karşı mücadele verilemez” diyordu Öymen.

Devamı da vardı. “Kapitalizmin antitezi komünizm olduğuna göre, emperyalizme karşı mutlak bir mücadele ancak komünizm ile olanaklıdır.”

Ne güzel.

Ama diyordu, “komünizm başarılı olamadı.”

O zaman…

“Sosyal demokrasi, kapitalizmi ve emperyalizmi belli bir ölçüde engelleyecek bir ara çözüm yoludur; sınıfsız, sömürüsüz, yabancılaşmamış bir topluma doğru bir aşamadır. Sosyal demokrasi ideal bir model değildir, ancak bugüne kadar uygulanmış modellerin içindeki en iyi modeldir.”

O halde soralım. Sosyal demokrasi kim adına ve kim için başarılı oldu?

Sosyal demokrasi Birinci Dünya Savaşı’ndan önce emperyalist ülkelerin dış politikasına soldan mazeret üretiminde ve işçi sınıfını, sendikaları düzene eklemlemede başarılı oldu.

Sosyal demokrasi Birinci Dünya Savaşı’nda emekçilerin şu ya da bu bayrak altında başka emekçileri boğazlamaya ikna edilmesinde başarılı oldu.

Sosyal demokrasi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra patronların işçi kitlelerinin öfkesinden korunmasında birinci dereceden rol üstlenmede, yeri geldiğinde işçileri yatıştırarak yeri geldiğinde işçileri boğazlayarak, başarılı oldu.

Sosyal demokrasi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın batısında komünizme karşı bariyer oluşturmakta, büyük ölçüde tasfiye edilen sömürgeciliğin yerine emperyalist ülkelerin daha incelikli mekanizmalarla kaynak aktarması için yöntemler geliştirmekte başarılı oldu.

Sosyal demokrasi Sovyetler Birliği’nin yıkılışında uluslararası gericiliğin soldan vurması için gerekli olanakları sağlamakta başarılı oldu.

Sosyal demokrasi milyonlarca emekçinin düzen içi çözümlere ikna edilmesi, örgütsüzleşmesi ve sağcılaştırılması konusunda başarılı oldu.

Başarı bu kadardır ve bu başarı sosyal demokrasiyi mükemmel bir biçimde kullanan uluslararası tekellerindir.

Cumhuriyetçilikten, laiklikten, antiemperyalizmden söz edenlerin artık sosyal demokrasiyle yüzleşme zamanı gelmiştir.

Sosyal demokrasinin başarısı, komünizmin başarısızlığıdır bir bakıma.

Komünizmin başarısı da sosyal demokrasinin başarısızlığı olacaktır doğal olarak.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.