Bodrum Gündem

Zeytinyağıyla gelişen, büyüyen bir hayat hikayesi HURİ CAN

Zeytinyağıyla gelişen, büyüyen bir hayat hikayesi HURİ CAN

BG Dergi’nin 22. Sayısının konusu zeytin olunca bizim buraların çalışkan kızı, zeytin aşığı Huri Can’ın  hikayesine değinmeden geçemezdik.

Genç, girişimci, öğrenmeye ve gelişime olabildiğince açık olan Huri Can, zeytinin dalındaki ham halinden sofralarımıza gelinceye kadar geçirdiği macerasını kendine rehber edinmiş. Zeytine olan tutkusu, sevgisi onu araştırmaya, öğrenmeye ve öğrendiklerini köyündeki küçük yağhanesinde uygulamaya sevk etmiş. Sizler de okuyunca göreceksiniz ki söz konusu değişimin- dönüşümün önünde bu saatten sonra hiç kimse duramaz.  

1978 Çiftlik doğumlu Huri, evli ve iki erkek çocuk sahibi. Eğitim hayatında oldukça başarılı olmasına rağmen, ailesi kendisini o zamanki hayat şartlarından dolayı üniversiteye gönderememiş. Okumamanın verdiği gönül kırıklığı yüzünden Huri de erken yaşta yine kendi köyünden Mustafa Can ile 2002 yılında evlenmiş. Üç kuşaktır zeytincilikle geçimlerini sürdüren Bekiroğlu ailesine yeni katılan Huri eşi Mustafa Can ile beraber dördüncü kuşak olarak; 1942 yılından bugüne atadan dededen günümüze 4 nesildir süre gelen bir zeytinyağı masalını, Bekiroğlu Zeytinyağı hikayesini güçlendirerek çocuklarına aktarmanın gayreti içindeler. Röportajımıza başlarken bile Huri kendi hikayesinden önce zeytine olan tutkusunu dile getiren cümlelerini peş peşe sıralıyor…

“ Zeytin öyle kutsal, öyle değerli bir ağaç ki meyvesinden yaprağına, çekirdeğinden zeytinyağına hatta gölgesine kadar çok değerlidir.  Zeytinin dalından toplanıp yağhaneye getirilmesini, soğuk sıkım yapıldıktan sonra ambalajlanmasına her aşamasında gece gündüz başında olduğum için şişenin içindeki o mucize sıvı zeytinyağını size saatlerce anlata anlata bitiremem. Hele ki yeşil zeytin tanelerinin kırıcıya girip yağhanenin içini mis gibi bir koku kaplaması ile bütün yorgunluğumu bitirir ve işime daha bir tutkuyla dikkatli ve başarılı bir şekilde bağlanmamın sebebidir.  İşte Huri Can’ın hayalleri belki de bir zeytin tanesinde, bir damla zeytinyağında. Ne anlatmalara doyamadım, ne de yazmalara. Zeytine adanmış bir ömür belki de benim ki. Yalıçiftlik’te zeytin ve zeytinyağıyla bütünleşmiş dal dal, kol kol olmuş bitmek tükenmek bilmeyen bir aşka dönüşmüş zeytinyağı tutkusu benim için. Zeytinyağı sağlık demek, yemek demek, aş demek, şifa demek. Zeytin bir öğün demek, tek başına bir somun ekmekle bir bardak çayla her şey demek benim için. Amacımız, doğal ve yöresel ürünlerimizi üretip doğru bir şekilde son tüketiciye ulaştırıp, hem istihdam hem de sürdürülebilirlik sağlamak.  Bahçemizde kendi ata tohumlarımızdan yetiştirdiğimiz nane, fesleğen, acı biber ve sarımsaklardan çeşnili zeytinyağları üretiyoruz. Yeniliklere hep açık olduk. Sunumlarımız ve üretimlerimizde butik üretimden dışarıya hiç çıkmadık…”

Yağhane işine yardım ederken atadan gelen misafir ağırlama kültürü ona yeni oluşumun kapısını açıyor… 

“Evlendiğimiz 2002 yılı zeytinin var yıllarından biriydi. Zeytinin bir sene var yılıdır, bir sene yok yılı. Evlenir evlenmez zeytin dönemi başladı, gece gündüz demeden var gücümüzle çalıştık. Eşimin bir sözü vardı; ‘Ben dedemin mekanını evlendi de kapattı dedirtmem’ derdi. Bu arada büyük dedemizden bize kalan zeytin sıkmaya gelenlere yemek ikramı kültüründen de hiç vaz geçmedik. Bekiroğlu dedenin evinde ocakta yemekler hazırlandı, zeytin sıktırmaya gelen misafirleri hep ağırlamaya devam ettik. Yazın rehberlerle ve turcularla tanıştık. ‘Bu ikram değil, bunun bir ücreti var. Sen bize bir hizmet yapıyorsun, bir şeyler sunuyorsun. Bunun bir karşılığı var’ dediler. Böylece butik kahvaltı evimizin temelini atmış oldular. Bahçemizde yetiştirdiğimiz doğal ürünlerimizden hazırladığımız kahvaltıları rezervasyonlu olarak misafirlerimize hazırlıyoruz. Gelen her misafirimle birebir ben ilgilenmek istediğim için özellikle rezervasyonlu çalışıyoruz. Burayı tercih edenler sadece kahvaltı yapmıyor, bölgemin kültürünü, değerlerini ve zeytinin yolculuğunun hikayesini dinliyorlar. Onlar benim anlattıklarımı dinlerken ben de her birinden kendi payıma yeni bir şeyler öğreniyorum. Yeni yüzyılın teknolojilerinden ve geçmişten gelen birikimlerimizden faydalanarak ürün çeşitliliğimizi arttırdık. Şu anda normal yağdan, çeşnili ve baharatlı yağlara, sabunlardan, bitkilere, özel iksirlere varan yaklaşık 30 çeşit ürünü 1940’larda olduğu gibi el emeğimiz ile üretip satıyoruz…”

Huri Can yeni insanlarla tanıştıkça kendini hem işi ile ilgili bilgi hem de kültürel olarak geliştirmesi gerektiğinin farkına varıyor.  

“Her kesimden yeni insanların yağhanemizi ziyaret etmesi ile birlikte ‘Şöyle bir silkelen, kendine gel.  İngilizce, Fransızca çalış, bak insanlar başka ülkelerden geliyor. ‘ dedim. Kitap alıp okumaya başladım. Bulduğumu okudum, ‘Ben bir yere gidemiyorsam insanları buraya çağırmam lazım” dedim. Gastronomi eğitimleri aldım, güzel hocalarla tanıştım, enstitülere gidiyorum. İl Tarım Müdürlüğü, İlçe Tarım Müdürlüğü’nün eğitimlerine gidiyorum…”

Her cümleye başladığında bugüne kadar yaşadığı zorluklara bile şükrederek köyünü çok sevdiğini, köklerini unutmamak ve unutturmamak için çocuklarını, köyünün gençlerini de zeytin işinin içine katacak projelerin arayışında olduğunu kaydeden Huri Can;

“Köydeki yaşlılarla konuşuyorum, ağızlarından çıkanların hepsini yazıyor, biriktiriyorum. Köyümü seviyor ve köyüme eser bırakmak istiyorum. Artık bazı şeyler parayı da geçti. Çalışırsan emeğinin karşılığını zaten alıyorsun. Köyde bir şeyleri ben aştıysam diğer kızlar da aşabilir. Yani isyan etmek değil de karışık düğümleri çöze çöze gitmek bizimki. Ama bu konuda eğitim çok önemli. Denetime geliyorlar ‘Biz bunu biliyoruz, siz daha fazlasını öğretin ki daha iyisini yapalım. Yıkıcı değil yapıcı olun’ diyorum. A’dan Z’ye yapılan her işte emeğim olduğunu biliyorum. Emeğin gücünü çocuklarımıza da aşılıyoruz. Büyük oğlum Bekir işin mutfağını bizimle beraber burada öğrendi. 2008 yılında büyük oğlumuz adına Bekircan isminin patentini alarak zeytinyağı üretmeye başladık ama özümüzü de unutmadık. Yağhanemizin kurucusu olan Bekiroğlu çok tutumlu bir insanmış, onun hakkını yememek, onu da onurlandırmak adına Bekiroğlu ismini de tescil ettirdik.  Çünkü geldiğimiz yeri unutmamak, sahip çıkmak lazım. ‘Ben ürünümün arkasındayım’ demek için patent aldım. Yan taraftaki dede Bekiroğlu’nun yaşadığı evi ve atların durduğu ahırı restore ettik ve şu anki tadım yerini yaptık. 1940’ların taşlarıyla 2019 mimarisi karışımı. Tarih kokacak, eski ve yeni kuşak çatışması olacak bu yapıda.

Çiftçi olmayı, üretmeyi ve öğrendiklerini işine adapte etmeyi, harmanlamayı ilke edinen Huri Can’ın emek odaklı işi gönlündeki sözcüklerle kaleminin ucunda şiire dönüşmüş. Yakında şiir kitabı çıkacak olan Huri Can, için içine sığamadığında sözcüklerin büyülü, iyileştirici gücünde direnme ve mücadele etme ruhunu tazelemiş.

“Bahçede iki çiçek, iki böcekle gönül alırken şöyle geri bakıyorum, iyi ki yorulmuşum, iyi ki o günleri yaşamışım. Şu anda elimdeki her şeyin değerini biliyorum. Bahçemdeki biberi, fesleğeni, biberiyeyi ve daha birçok bitkiyi zeytinyağı ile buluşturup farklı aromalar elde ettim. Gelen konuklara tadım yaptırıp yüzlerindeki mutluluğu görmek benim için ödüllerin en büyüğü.  Anlattıklarımı yazıyorum çünkü yazmayı seviyorum.  Yaşadığım anılardan esinlenerek yazdığım 78 tane şiirim var. Belki 10 yıl önce bunları yazma cesareti bulamazdım, sıkılırdım. Ayakta kalmak, gençlere, çocuklara örnek olmak için yaşadıklarımı yazıyı dökmem gerekiyordu…”

Bodrum’un Çiftlik Mahallesinde çiftçilik yapan, zeytine ve zeytinyağına aşık Huri Can, kendisiyle yaptığımız söyleşimizi şu anlamlı cümlelerle sona erdirdi;

“Bodrum’da deniz, kum, güneş ve eğlencenin yanında üretimin, zeytinin ve yerel kültür turizminin Bekiroğlu Zeytinyağı’nın tarihlere şahitlik etmiş hikayelerini dinleyebilecekleri bir yer var Çiftlik Mahallesinde…”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.