Bodrum Gündem

Çeşme – Sakız Rotası

Son yılların yükselen yıldızı, sosyetemizin ve yeni zenginlerimizin karargâhı haline gelen Çeşme, dillerden düşmüyor adeta.

Marmaris’i, Bodrum’u bile solladı diyenler var. Disiplini, kentin ve çevresinin temizliği, trafiğin rahatlığı, su bolluğu, tam olmasa bile güçlü altyapısı, ikide bir kesilmeyen elektriği ile fark yarattığı söyleniyor. Öyle mi, haydi gidip bakalım, Türk’ün aklı gözüdür. Görelim gerçekten methedildiği kadar farklı mı Çeşme…

Bodrum’dan çıktık yola, bakıyoruz sağa sola. Yollar güzel ama köylerde bile başlayan plansız, kaçak ve yoğun yapılaşma sonucu, çok kısa mesafelerle sapaklar, hançer gibi saplanıyor devlet anayollarına. Öyle olunca, hesapsız kitapsız konulan kırmızı ışıklar devamlı kesiyor trafiği, boş yere bekletiyor araçları. Köy yolundan fazla gelen giden yok. Arada bir geçen araçlar için söylenerek bekliyor millet. Bir de refüjlerdeki bitkilerin bakımsızlığı, kelliği, susuzluğu ve araçlardan atılan çöpler dikkati çekiyor. Onca masrafı yapan Karayolları, niye baktırmaz ki buralara, niye sulamaz ki bitkileri, niye budamaz, niye boşlukların ve kurumuşların yerine yenilerini dikmez ki?

Bodrum’la Çeşme arası 317 kilometre olup 3-4 saatte rahat bir yolculukla gidiliyor. Kent gerçekten düzenli, bakımlı ve temiz. Kışlık nüfusu tabelada 60 bin görünüyor ama yazın bir milyonu rahat aşıyor. Aslında pandemiden sonra orası da göç almış. Ama diğer sahil kasabaları gibi fazla değil. Göz tırmalayan yapılar, yüksek binalar pek yok. Caddeler geniş, trafik çok rahat. Öyle dip dibe dükkânlar, seyyar tezgâhlar, seyyar satıcılar yok. Çok aramama rağmen dilenci bile göremedim. Çeşme’de de rant var, kaçak var, göçek var, yüzlerce mahkeme kararı var ama, yollarda beton mikserleri, iş makinaları, hafriyat kamyonları hiç görülmüyor.

Halk denize rahatça girebiliyor. Altınkum ve Boyalık plajları görülmeye değer doğrusu. Hele altınkum, bana Rio’nun ünlü Copacabana plajlarını hatırlattı. Otopark sıkıntısı fazla değil. Caddeler geniş olduğu için, araçlar yollara park edebiliyor. Güzel, modern, lüks otelleri, pansiyonları, restoranları var. Tüm ünlü markaları görmek mümkün. Gurmelerin merkezi haline gelmiş Çeşme. İstanbul’un en lüks ve pahalı restoranları da burada. Peki pahalı mı Çeşme? Her keseye uygun yerler var ama artık sadece Çeşme’de değil Türkiye’nin tüm tatil bölgelerinde de ucuz yer kalmadı. Hani Marmaris ve Bodrum’dan biraz daha ucuz denilebilir.

Çeşme’nin çok güzel marinaları var. Ama limanına muhteşem diyebiliriz. Onlarca tırı Avrupa’ya taşıyan feribotlar, büyük yolcu gemileri ve karşıdaki Yunanistan’ın Sakız adasına devamlı kalkan tarifeli tekneler, çok işlek hale getirmiş limanı. Gelmişken Sakız’a da çıkalım dedik. Ne zaman bir Yunan adasına gitsem temizliğini, düzenini, disiplinini niye biz sağlayamıyoruz diye hep üzülürüm. O kadar zor işler mi bunlar? Neyi kaça yiyeceğin belli, bizden çok daha ucuzlar, her yer tertemiz. Turiste saygılılar, kazık yemeniz mümkün değil. Onlarda da çok motosiklet var. Ama kaldırımda giden bir tek motor göremedik. Kırmızı ışıkta geçene rastlamadık. Yolun ortasında yürüseniz bile, herkes yayanın geçmesini bekliyor. Kuralları çiğneme şansınız bile yok. Allah’ım biz niye beceremiyoruz ki bunları?

Neyse biz dönelim yine Çeşme’mize ve düne kadar küçük bir mahallesi sayılan Alaçatı’ya gidelim. Öncelikle şunu söylemeliyim, Çeşme’nin rüzgârı nedeniyle rutubetsiz ve şahane bir havası var. Muhteşem ve kesintisiz uyutuyor insanı. Eskiden Bodrum da öyleydi. Ama son yıllarda küresel ısınma nedeniyle Bodrum da nemden şikâyetçi… Alaçatı yazın çok kalabalık. Şehrin içi Bodrum merkezini aratmıyor doğrusu. İç içe dükkânlar, tezgahlar, sıkış tepiş kahveler, incikçiler, boncukçular, adım atmak mümkün değil. Bir de her yer öylesine pahalı ki, gözünü seveyim Bodrum’un dedirtiyor insana.

Ama Alaçatı’nın denizini ve çevreye uyumlu güzel tesislerini görmek lazım. Dünyanın sayılı sörf merkezi bizim Alaçatı. Yüzlerce sörf kelebekler gibi uçuşuyor denizde. Müthiş bir manzara. Ama asıl Alaçatı Port projesinin üzerinde durmalıyım. Dünya çapında mimarımız, Ankara’nın ilk örnek villalarını yapan ünlü Mesa Şirketinin kurucusu, Türk turizminin seçkin otellerinin yaratıcısı Aykut Mutlu, bu muhteşem projeye imzasını atmış ve bir bataklığı cennete çevirmiş. Anlatması kolay değil görmek lazım. 2004 yılında Belediyenin de bir miktar hisseyle ortak olduğu bu yatırım, Alaçatı koyunda denizle derenin birleştiği Karşıyaka azmağında başlıyor. İçinde 170 civarında farklı villa, apartlar, butik otel, marina, restoranlar, açık kapalı yüzme havuzları var. Bataklık kazılıyor, azmak bozuluyor, ekosistem zarar görüyor diye odalar ve sivil toplum kuruluşları ayağa kalkıyor. Mahkemeler, tepkiler sürüp gidiyor. Ama sonuçta ortaya muhteşem bir eser çıkıyor. Bu eser Avrupa yâda Amerika’da olsa, o yaratılan güzelim kanalları ve çevresindeki birbirinden zevkli villaları parayla gezdirirler.

Bu muhteşem eser ortaya çıkana kadar verilen mücadeleleri, bürokrasiyi aşmak için dökülen terleri tahmin ediyorum. İnsanımız oraların sivrisinek yatağı olarak kalmasını, bataklık görüntüsü taşımasını seviyor olabilirler. Bilinçsiz çevrecilik de bu cehaleti körüklüyor adeta. Buraya Alaçatı Port gibi, görenlerin gözlerine inanamadığı muhteşem bir proje yerine, peynir kalıbı gibi altyapısı olmayan siteler yapılsaydı eğer, kimsenin itirazı olmazdı. Aynıları Bodrum, Marmaris gibi tüm tatil beldelerinde yaşanıyor çünkü. Millet plansız programsız altyapısız yatırımlara sesini çıkarmıyor ama modern ve çağdaş projelere de kafa tutmayı marifet sayıyor.

Gelelim yazının sonuna. Her yerin kendine göre güzelliği ve çirkinliği var. Gelin biz tüm ülkede güzelliklerin artması dileğiyle noktalayalım yazımızı. Marmaris’i de, Bodrum’u da, Kuşadası’nı da, Göcek’i de, Fethiye’yi ve Datça’yı da daha güzel, temiz, disiplinli, kaçak ve sağlıksız yapılaşmaya kapalı bir hale getirelim. Faydalı bir iş yapmış olmaz mıyız?

Can Pulak

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.