Prof. Dr. Rennan Pekünlü Hapse Giderken

Buy Viagra get Paxil buy brand Levitra online

Çağdaş demokratik bir ülkede, 1500 yıl önce çöl ortamında, ilkel, vahşi bir göçebe toplumundan yerleşik bir medeniyete geçme çalkantıları yaşayan bir toplumun ortaya çıkardığı dogmaları, zamanımızda da değişmez doğrular kabul etmek ve bunlara bağlı olarak yaşamak istemek, bir bireysel inanç ve ifade özgürlüğü olarak düşünülüp hoşgörülebilinir. Fakat, “Kindar ve dindar nesiller yetiştirmek” bir devlet politikası olmuşsa, Cumhurbaşkanı’nın geçenlerde dediği gibi; 2002 yılında 60 bin kadar olan İmam Hatip Okullu sayısı 2014’de 1 milyona yaklaşmışsa ve bu öğrencilere, devlet imkanları ile bir mezhebin dogmaları öğretiliyorsa ve şimdi de ilkokul öğrencilerinin bile “özgürlük” adına turban takmaları teşvik ediliyorsa, bu ülkede, o mezhebin dogmalarıyla sınırlanmış alanın dışına çıkma özgürlüğü, gerçek özgürlükler hızla yok ediliyor demektir. Bu da, eğitim kalitemizin düşüklüğünde, bilimsel ve teknolojik kısırlığımızda, refah, hukuk ve demokrasi ülkesi olamamızda kendini gösteriyor ve içine düştüğümüz bataklıktan kurtulmamızı imkansız kılıyor.

Bunları görebilmeniz için, yoksul, cahil, sefalet içinde yaşayan, rüşvetin, yolsuzluğun, kutuplaştırma, ötekileştirme ve şiddetin, kulluğun ve otoriterliğin baskın olduğu İslam ülkelerine bir göz atmanız yeterlidir!

Ortaçağ’da sarkaç bir aşırı uca salınmıştı; Giordano Brunu, Dünya Güneşin etrafında dönüyor dediği için, Katolik Kilisesi tarafından sapkın ilan edilmiş ve 1600 yılında Roma’da bir meydanda diri diri yakılarak idam edilmişti.Büyük Fransız Devrimi’nde (1789), Sarkaç öbür aşırı uca uzanmış ve Katolik Kilisesi rahibeleri bile giyotine gönderilerek idam edilmişlerdi.

Siyasi çıkarlar için dini istismar etmek ve sorgulanamaz, değiştirilemez, eleştirilemez dogmalar (metafizik) bütünü olan dini inanışlarla; şüpheye, eleştiriye, sorgulamaya dayanan ve dünyayı daha iyi açıklayan daha kapsamlı, sürekli gelişen yeni teoriler yaratan bilim ve doğa felsefesi (fizik) çok farklı alanlardır ve bunları karıştırmak hem dine hem de bilime zarar verir.

Bir toplumu, gereksiz yere kutuplaştırmanın ve birbirine düşürüp katliamlara neden olmayı engellemenin uygar yolu, uygar insanlığın binlerce yıl süren katiamlardan sonra öğrendiği, toplumu inanışlarında özgür ve eşit kılan, baskın olan dinlerin veya mezheplerin zulmünden koruyan ve DEMOKRASİNİN ve TOPLUMSAL BARIŞIN olmazsa olmaz ilkesi haline gelen LAİKliktir. Bunun, içinde yaşadığımız ülkede olanlara ve yakın komşularımızda yaşanan vahşetlere bakarak, LAİKliğin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamaya ve görmeye başlamamızın gerektiğine, hepimizin çok daha fazla ihtiyacı vardır ve bunu anlamak ve eyleme geçmek hepimiz için ve özellikle de çocuklarımızın geleceği için bir insanlık borcuna dönüşmüştür.

Kafasını dogmalarla doldurmuş bir bireyin; sorgulamanın, eleştirmenin, doğayı, insanı ve toplumu daha iyi anlamanın, kavramanın yöntemlerini, hiçbir kısıtlamaya bağlı kalmaksızın araştıran insanların eğitildiği yer olması gereken üniversitelerde, akademik başarının ön şartı olan düşünme ve ifade özgürlüğü olmadan, başarma olasılığı nedir?

İslam dünyasının içinde bulunduğu durum bunun olasılığının sıfıra yakın olduğunu göstermiyor mu?
Özgürlüğü, türban takma özgürlüğü ile sınırlarsanız, bir mezhebin dogmalarıyla sınırlanmış, “kindar ve dindar nesiller” yetiştirerek gerçek özgürlüğe en büyük darbeyi vurmuş olmaz mısınız?
Türbana özgürlük kamuflajı altında bu ülkeyi nerelere sürüklediğinizi aklı başında herkes görüyor ve biliyor.

Ve, Prof. Pekünlü’nün itirazı türban takmak isteyen, inanan özgür bireylere değildir! Hepimizin itirazı, bu ülkenin gençleri ve çocuklarının götürülmek istendiği ve “arka bahçelerde” ortamı hazırlanan; hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik, diktatörlük ve kaba gücün baskın olduğu, insanların suskun ve itaatkar kullar olduğu, tarihte çok örneklerini gördüğümüz, özgürlük ve demokrasi düşmanı karanlık totaliterizmedir.