Bodrum Gündem

DİGİTAL TOPLUMUN OKULLARI / Barış Aygener Bodrum Gündem Yazıları…

Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde açıktan Uluslararası İlişkiler okuyorum. Mezuniyet durumundayım, bu dönem sonunda sorumlu olduğum derslerden başarıyla geçtiğimde, dört yıllık bölümü üç yıl içinde bitirmiş olacağım.

Başlangıçta kaydımı bir ofiste yaptım, bunun dışında hiçbir iş ve işlem için okul binasına gitmem gerekmedi. Dönem başında ders seçimlerimi internet ortamında yaptım, harç ödememi de yine bağlantılı bir linkle internet bankacılığını kullanarak gerçekleştirdim. Okulumda e-kampüs adı verilen bir platform var; burası benim için kişiselleştirilmiş bir alan, burada sorumlu olduğum derslerin pdf halindeki kitapları, konu özetleri, canlı dersler, sesli özetler, daha önce çıkmış sorular, deneme sınavları yer alıyor. Bunun dışında sistem,  öğrenci topluluklarına üye olabilmenize, bölüm forumlarında kendinizi ifade edebilmenize olanak veriyor.

Öğrenme stilinize göre hangi eğitim materyalini kullanacağınıza siz karar veriyorsunuz; işitsel öğrenebilenler sesli materyalleri, görsel ve işitsel öğrenebilenler canlı dersleri ya da video kayıtlarını tercih edebilir. Öğrenme sürecini nasıl yapılandıracağınız size bağlı; ben öncelikle daha önce çıkmış soruları inceliyor, soru tipleri hakkında ön bilgiye sahip oluyorum, ardından konu özetlerini gözden geçiriyor, sonrasında kitaptan sorumlu olduğum üniteyi okuyorum, notlar alıyorum. Sınav öncesinde deneme sınav sorularını çözüyorum, duruma göre öğrenmelerimi pekiştirmek için tekrarlar yaparak çalışmalarımı tamamlıyorum.

Öğrenme hızım derslere ve konulara göre değişiklik gösteriyor, bu ayarlamayı yapmak bana kalmış. Sınav sonrasında mesleki gelişimimi artırmak için zenginleştirici, çeşitlendirici uygulamaları not ediyorum; ileri okuma listeleri hazırlıyorum, izlenecek belgeseller, filmler için hatırlatıcı notlar kaydediyorum. Peki, bunları ne zaman yapıyorum? İşe gidip profesyonel yaşamımı devam ettirirken, günlük sorumluluklarımı yerine getirirken… Günün uygun zamanlarında, günlük telaşın bittiği akşam saatlerinde, en çok da kimselerin uyanmadığı sabahın en erken saatlerinde. Zaman bayrağının geceden sabaha devrolduğu saatlerin benim için en uygun ve verimli saatler olduğunu doktora programım sırasında keşfetmiştim. Bazı günler motivasyonumu yitirdiğim oluyor ya da yapmam gereken daha öncelikli işlerim oluyor, günlerce çalışmıyorum, bazen alarmı kurup gece kalkıyorum.

İlgi ve yeteneklerim doğrultusunda belirlediğim bir bölümü okuyorum, bunu da hazır bulunuşluğumu, öğrenme stillerimi ve hızımı, içinde bulunduğum psiko-sosyal koşulları gözettiğim kişiselleştirilmiş, farklılaştırılmış bir öğrenme programı izleyerek yapıyorum. Sonuç odaklı bir bakışa sahip değilim, fakat dört yıllık bir bölümü üç yılda bitirebilecek durumda olmam, neredeyse her dönem sonunda yüksek onur belgesi almaya hak kazanmam sürecin sağlıklı işlediğinin bir göstergesi olabilir.

Gelelim sınavlarıma. Korona virüs öncesine kadar  vize ve final sınavlarına yaşadığım yerde ya da sınav tarihinde nerede olacaksam orada, bir okul binasında giriyordum. Korona salgını gündeme geldiğinde sınavların yapılıp yapılmayacağını merak ediyordum, zira ülkemizde üniversiteler güz dönemine kadar eğitime ara vermişti. Sonunda açıklama geldi; üniversitemde eğitime devam edilecekti, sınavlar ise sağlık tedbirleri gereğince internet üzerinden yapılacaktı. Hatta “Korona Virüsü Sağlığınızı ve Geleceğinizi Etkilemesin!” mottosuyla yola çıkılmıştı. Bunca yıllık eğitim yaşamımı örgün ve kitlesel eğitim modeliyle geçirdiğim için internet üzerinden yapılacak sınavların nasıl gerçekleştirileceğini, sınavların geçerliliğinin ve güvenirliliğinin nasıl sağlanacağını anlamakta güçlük çektim önce. Geçen hafta başlayan, mayıs ayının ikinci haftasına kadar devam edecek olan ve kişiye özel hazırlanmış sınavlar, internet olanağının olduğu bir ortamda, cep telefonundan bilgisayara kadar her türlü elektronik cihazla, günün her saatinde yapılabiliyor. Yetkililer, sınav ortamında yalnız bulunmanın, sınav sırasında ise herhangi bir öğrenme kaynağından yararlanmanın doğru olmadığını dile getirip olası bir kopya durumunu saptayabilecek önlemleri aldıklarını söylüyorlar. Söz konusu açıklamaları okurken eğitim yaşamım boyunca tanık olduğum kopya olayları zihnimden geçti, gözetmen sayısını artırmaktan sınav kağıtlarının hazırlanmasına, sınav ortamının düzenlenmesinden cezai yaptırımların ısrarlı tekrarlarına kadar alınan tüm önlemlere rağmen kopyanın engellenemediğini hatırladım. Açıklamanın bir yerinde “Sınav süresince herhangi bir etik ihlalde bulunulmayacağından eminiz.” cümlesini okudum. Sonrasında youtube kanalında sınavı hazırlayan ekibin “Biz yola güven esasıyla çıktık. Öğrencilerimize güveniyoruz.” sözlerini duydum. Yıllarca çalıştığım eğitim ortamlarında gözetimsiz sınav çığlıkları atan ben, öğrencinin insan, insanın da bir değer olduğunu dilimde tüy bitercesine dile getirmiştim. İnsanın dürüstlüğüne inanarak gerçekleştirilen değer odaklı uygulamalar, öncelikle eğitim alanında yapılmalı, eğitim değer odaklı bir toplumun lokomotifi olmalı. Değerleri gözeterek sergilenen davranışların sosyo-kültürel gerçekliğin mayası olduğunu, siyasetten ekonomiye kadar tüm toplumsal kurumların bu mayayla vücut bulduğunu sosyologlar söylemiyorlar mı?

2020 yılında Hırvatistan Cumhurbaşkanı olan Kitaroviç, bir basın toplantısında gazetecilerin hükümetteki yolsuzluklar hakkında sorduğu soruya “Toplumun tüm kesimlerine hâkim olan bir yolsuzluk kültürü var. Sadece siyasetle sınırlı değil. Daha okulda başlıyor. Kopya çeken çocuklar kahraman gibi görülüyor. Kopya için hazırlıklı gelenlere ‘çalışkan kunduz’ deniyor. Çocuklar bu yaşlarda sistemin etrafından dolanmayı öğreniyorlar.” biçiminde cevap verdiğini hatırlıyorum.

Eski mesleklerin, iş modellerinin geçerliliğini yitirdiğine evlerimizden tanıklık ettiğimiz, zamanın ruhunu yakalayamayan işletmelerin yok oluşunu izlediğimiz şu günlerde, gençlerimize tek bir mesleğin yetmeyeceğini anlatmalıyız. Dönüşüm çağında uzun çalışma yaşamları için çoklu mesleklere sahip olmaları gerekiyor. Prestijli bir okula gitmenin yeterli koşul olmadığını, mesleklerin beceri setlerine dönüştüğünü, beceri havuzunun içeriğini ise çağın yetkinliklerinin belirlediğini söylemeliyiz.

Okullar değişiyor, okulun doğası değişiyor, geleneksel eğitim anlayışı ve kurumları bu değişime ne kadar direnirse dirensin, nafile. Eğitim, 21. yüzyıl dijital toplumunun ihtiyaç ve beklentilerine uygun bir biçim alıyor. İçinde bulunduğumuz dönemi eski kavram ve anlayışlarla okumak en iyi durumda zaman kaybı olacaktır.

Dijital toplumun yeni okulları; harmanlanmış bir eğitim modeline sahip olacak, bir taraftan uzaktan, çevrimiçi eğitimin diğer taraftan yüz yüze eğitimin avantajlarını kullanacak, çok yönlü gelişime yönelecek, yüksek teknolojiyle iş yapma becerilerine sahip olacak, yaşam boyu sürecek olan eğitim süreci içinde ders olarak zamanın ruhuna uygun içerikleri tasarlayacak, bireyselleştirilmiş müfredatlarını farklılaştırılmış bir eğitim yaklaşımıyla sunacak, eğitim çıktılarını beceri odaklı olarak yapılandıracak, insanî ve evrensel değerleri gözetecek bir anlayışa sahip olacak, başından sonuna sürecin her bir noktasında pedagojiden vazgeçilmez referans noktalarını alacak.

Şimdilik hoşça kalın, diğer bir sınavıma gireceğim, sonra da Harvard Üniversitesinin sanat tarihi bölümünde bir sertifika programının canlı tanıtım dersine katılacağım…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.