Bodrum Gündem

Soykırımı Bir de Çiçeklerden Dinleyin

1864 yılının Mayıs ayıydı.

Karadeniz kıyılarında çiçek ayıydı.

Çiçek umuttur, bahardır aslında.

Ama bu kez karakıştı adeta.

Karahindiba çiçekleri beyazlaşmıştı, tüyleri etrafa saçılıyordu.

Rüzgârla gökyüzünü sarıyorlar ve ovaları, dağları, denizleri aşıyorlardı.

Onlar gökyüzünde uçuşurken, yeryüzünde korkunç şeyler oluyordu.

İşkenceler, cinayetler, tecavüzler.

Evler yakılıyor, yuvalar yıkılıyordu.

Anne karnında bebeler süngüleniyor, hasta yatağında yaşlılar öldürülüyordu.

İnsanlar can havliyle kaçarken, yakalananın başı kesiliyordu.

Kesilen başlar, mızraklara geçirilip, sevinç naralarıyla köy köy dolaştırılıyordu.

Yüzler binlerce kesik baş daha sonra Karadeniz’e atılıyordu.

Başı kesilenlerin bedenleri parçalıyor, köpeklere veriliyordu.

İnsan cesetlerinden çöplükler oluşuyordu.

Ve o çöplüklere atılmış bir kadının kucağındaki bir bebek, ölmüş annesinin memesinden süt içmeye çalışıyordu.

Karahindiba çiçekleri bu vahşete tanık oluyordu.

İşte bu vahşetin adı “Çerkes Soykırımı” idi.

Çarlık Rusyası’nın askerleri Karadeniz’e inmek için Çerkesya’ya saldırmıştı.

Saldırının tek hedefi vardı, Kuzey Kafkasya halkını yok etmek.

Etnik temizlikti bu.

Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç ayırmadan öldürdüler.

Güzelim coğrafyayı kan gölüne çevirdiler.

Kafkasya’yı işgal ettiler.

Bu soykırımda 1 milyona yakın Çerkes öldürüldü.

Yüzbinlerce insan, binlerce yıllık yurdundan kaçmak zorunda kaldı.

Yüz binlercesi de tehcir edildi.

Yaşanan vahşet o kadar büyüktü ki, Rus edebiyatının simge ismi Tolstoy şunları not etmişti.

“Rus askerinin gecenin kara örtüsü altında gerçekleştirdiği vahşet, o kadar dehşet vericiydi ki, hiç bir rapor görevlisi bunları aktarmaya cesaret edemezdi.”

Soykırımdan yıllar sonra bölgeye araştırmaya giden tarihçi Simon Canaşia’ya 91 yaşındaki bir Çerkes’in anlattıkları vahşetin büyüklüğünün belgesiydi.

“Deniz kenarında atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem.”

Ama dedik ya, Karahindiba çiçekleri görmüştü tüm olanları.

Çünkü kadim Çerkes Kültürüne göre bu çiçekler herşeyi görür, duyar, not eder, zamanı geldiğinde de herkese anlatırlardı.

Asla yalan söylemezlerdi.

Ve 157 yıldır anlatıyorlar.

Çerkes Soykırımı’nı anlatıyorlar.

Bu yüzden soykırımın simgesi oldular.

Bakın o çiçekler Çerkes bir ozanın anlatımıyla bizlere nasıl sesleniyorlar.

“Benim Adım Karahindiba Çiçeği.

Binlerce yıldır gökyüzünde uçarım. Ovaları, dağları, denizleri, çölleri aşarım. Sizin duymadıklarınızı duyar.

Sizin görmediklerinizi görürüm. Ben Çerkeslerin 21 Mayıs 1864 tarihinde yaşadığı Soykırım ve sürgünü gördüm ve bu trajedinin şahidiyim. Bundan böyle ben, soykırıma uğramış, sürgün edilmiş, kimliklerini, kültürlerini ve anadillerini yaşatmak için, onurlu bir şekilde mücadele eden tüm Çerkeslerin simgesiyim. Bugünden itibaren, Beni nerede, nasıl, ne zaman görürseniz Çerkeslerin SOYKIRIM ÇİÇEĞİ olarak HATIRLAYIN ve HATIRLATIN.”

#ÇerkesSoykırımı

#21Mayıs1864

#CircassianGenocide

Yazarın Diğer Yazıları
27.02.2022
09.05.2022
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.