Bodrum Gündem

Akbelen /İkizköy Direnişi

Nuran Yüksel

Günlerdir evde sadece Tele-1 ve Halk TV’nin gündeme aldığı Akbelen ve İkizköy’de yaşanan vahşet ve katliamı TV ve sosyal medyadan izlerken içim içime sığmadı. Orada olamamanın acısıyla yandım. O nedenle ben ve benim gibiler de “Her yer direniş, her yer Akbelen!” diyerek sesimizi, çığlığımızı, isyanımızı duyurmaya kendi alanlarımız ve olanaklarımızla duyurmaya çalıştık.  Gerekirse tek bir ağaç kalana kadar bile olsa direnmekten hiç vazgeçmeyeceğiz.

Evliliğimin ve öğretmenliğimin ilk yıllarında 14 yıl Yatağan’da yaşadık. Eşim ilk görev yeri olan Yatağan Termik santralinde 14 yıl işletme mühendisi olarak çalıştı. Biz emekli olduk. Ama 33 yıldır faaliyet gösteren Yatağan Termik Santrali hala emekli olamadı. Maden sahası hala genişletilerek çalışmaya devam ediyor. Bir termik santralin ömrü en fazla 35 yıl. Yatağan artık emekliye ayrılması gereken Türkiye’nin en eski, verimsiz santrallerinden. Alandan çıkan kalitesiz linyit kömürü de verimsiz bir şekilde kullanıldığı için santrale kömür tedarik eden ucuz linyit sahası da giderek genişletiliyor.

1980-1985 yıllarında öğretmen arkadaşlarımla beraber yemyeşil, şırıl şırıl suların aktığı Eskihisar ve Yeşil Bağcılar köylerine giderdik değişik sebeplerle. Dönüşte bahçelerden haftalık sebze ve meyvelerimizi alırdık. Maden çıkarma sahası genişledikçe yörenin güler yüzlü üretken mutlu insanları köylerini terk etmek zorunda kaldılar. Ellerine verilen üç kuruşla yoksulluğa sürüklendiler. Artık o bölgede antik Karia’dan günümüze kadar uzanan, zeytinini yağını yediğimiz tarihe tanıklık eden yüzbinlerce zeytin ağaçları yok. O bölgeden geçerken anıların gölgesine yükselen öfkeme hakim olamıyorum. Yok olan yemyeşil ormanların yerinde açılan ölüm çukurlarını görmemek için her seferinde gözlerimi kapatırım.

Yatağan termik santralinde görevine devam ederken, başlayan Kemerköy termik santraline karşı çıkan ve raporların altına imzasını atmayarak direnen eşim, işinden ayrılmak zorunda kalır. Yaşam savunucularının ve sağduyu sahibi çalışanların tüm itirazlarına rağmen yapılanlar ve çevrede yaratılan tahribat hız kesmeden devam eder. Devletin ve dönemin iktidarının göremediklerini daha doğrusu görmek istemediklerini artık insanlar acı kayıplarıyla karşılaştıkça daha net görmeye başlamışlardı. Sivil toplum örgütleri durumu sorgulamaya ve seslerini daha gür çıkarmaya başlarlar. Burada Çevreci Ana Saynur Gelendost’un KEMERKÖY Santraline kendisini zincirlemesi direnişin unutulmaz anıları arasında yerini aldı.  Bizde ailecek yatağan santralinin ölüm saçan etkilerinden kurtulmak için memleketim Bodrum a yerleşmek zorunda kaldık.

Çevrecilerin ve yaşam savunucularının ve bilim insanlarının tüm uyarılarına ve direnişlerine rağmen hatalar la Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy santralleri çalışmaya ve maden sahalarını genişletmeye bugüne kadar devam ederler. Uygun olmayan normlara, kurallara göre işletilen santraller aslında kesinlikle orman, tarım alanlarına, sit arazilerine, turizm bölgelerine hiç yapılmaması gerektiği kural olarak hukukta yer alsa da, bugün tüm hukuksuzluklarla AKBELEN ve İKİZKÖY’ün çığlıklarını duyuyoruz.

Akbelen ve İkizköy’de planlanan maden işletmesi ve faaliyetlerin sonucunda coğrafya tamamen değişecek. Biyolojik, çeşitlilik ve ormanlık alanlar yok edilecek. Su kaynakları tükenecek. (Bodrum un suyunu karşılayan suyun damarı Akbelen ormanlarının altından geçer). Dolayısıyla Akbelen yok olduğunda Bodrum da susuzlukla karşılaşacak. Sonuçta artık telafisi mümkün olmayacak zararlarla karşı karşıya kalacağız.

O nedenle Yaşanan tahribatların bir an önce durdurulması için tüm siyasileri ve özellikle yöre insanlarını topraklarını ve çocuklarının yarınları adına sağduyulu olmaya çağırıyorum. Unutmayalım ki biz bu toprakları atalarımızdan miras değil, çocuklarımıza aktarmak için emanet aldık. Tüm sorumlular, özellikle başta partim CHP olmak üzere tüm muhalif kesimleri sözlerle değil daha radikal sonuç verecek şekilde harekete geçmeye çağırıyorum. Kim ki bizlere verilmiş emanete ihanet eder se önce kendi çocuklarının ve tüm dünya çocuklarının lanetini sonsuza dek üzerinde taşır.

Gerçekten içim çok acıyor. Sanki üzerimde tonlarca yük var. CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu’nun İkizköy’e gelerek verdiği destek, Muğla Milletvekillerinin ilk günden beri çabaları, özellikle sevgili yeğenim vekilim Süreyya Öneş Derici’nin ilk andan itibaren 7-24 yürekten gösterdiği çaba, gözlerinden, sesinden hissettiğim acısını görmek tüm olumsuzluklara rağmen umudu çoğaltan duygularımı tazeledi.

20 yıldır aktif olarak yer aldığım siyasi yaşamımda öğrendiğim en acı gerçeklerden biride, bazen değerleri ve gerçekleri korumak için onları önce kendimizden korumamız gerektiğini görmek oldu. O nedenle Akbelen herkesin ortak sorunu olsa da önce yöre insanın, bizim ve benim partim CHP’nin ve o bölgede yaşayan yerel yöneticilerin sorunu olmalıydı.

Yatağan, Kemerköy, Yeniköy, Akbelen, İkizköy sırada Bodrum mu var? diyorum. Evet Bodrum var! Türkiye var! Çünkü mesele sadece ağaç kesimi ve maden çıkarmak değil. Artık uyanmak ve uyanık olmak direnmek zorundayız. Bugün Akbelen /İkizköy Direnişinin yanında gerekirse tek bir ağaç kalsa dahi direnenlerin orada yaşayan köylülerimizin çığlığını çoğaltmak, ses vermeye devam etmek sorunlarını kendi meselemiz olarak görmek zorundayız.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.