Bodrum Gündem

Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş iddialara cevap verdi

Oda TV’de yayınlanan ve Bodrum’u Muğla’yı ilgilendiren iddialarla ilgili Cevat Öneş’ten bilgi alacağız.

“Fatih Bey son Milletvekili Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı Türkiye fotoğrafı ile ortaya çıkan ciddi sorunlar karşısında Türkiye genelinde kaygı duyan insanlardan birisiyim. O bakımdan bu sonuçların ortaya çıkardığı kaygılar karşısında üzüntü duyduğumu ifade edebilirim. Bu kaygıları ben de paylaşıyorum. Bu konu ile ilgili zaman zaman medyada açıklamalarda bulunmakta idim, bundan biraz uzak durdum hâlâ da uzak durmaktayım. Ancak Oda TV’nin 28 Eylül tarihli internet sayfasında, ‘Kılıçdaroğlu-Mit ilişkisi’, ‘Amca-yeğen istihbaratçılar’ başlıklı yazı ile 2 Ekim 2023 tarihinde Muğla’da yayınlanan bir internet gazetesinde yer alan Özcan Özgür’ün ‘Muğla Milletvekili Derici MİT kontenjanından mı seçildi?’ yazısıyla karşılaşınca gerçekten üzüntü duydum. Çünkü hiçbir noktası doğru değildi, benimle hiçbir lakası olmayan bir mesele idi. Çünkü ben 81 yıllık hayatımda hiçbir siyasi parti ve hiçbir parti mensubu ile siyaset bakımından dolaylı ve doğrudan bağlantı kurmuş değilim. Sayın Kılıçdaroğlu ile hiç karşılaşmadım, herhangi bir ilişkim yok. Ama böylesine ‘Derin devlet-MİT ilişkisi’, ‘Cevat Öneş-MİT ilişkisi’ şeklinde yapılan kurgu karşısında hayret ettim, üzüntü duydum. Evet Türkiye medyasının çok büyük bir kısmında ortaya çıkan kirliliği biliyorum, üzüntü duyuyorum ve bu kirliliğin Türkiye demokrasisine, Türkiye’nin potansiyeline verdiği zararı da biliyorum. Ama böylesine bir olayda siyasetle hiçbir bağlantısı olmayan şahsımla ilgili kurulan olaya bakınca meselenin bir yerel siyaset içindeki basit tartışmalar içinde kalmadığını, özellikle Sayın Kılıçdaroğlu’nu ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni yıpratmak amacıyla yapılan yanlı çalışmaların içerisinde şahsımın da kullanılmak istendiğini gördüm. O bakımdan siz bu soruyu sorunca hem hemşerilerime hem de bu gazeteyi okuyanlara karşı bir vatandaş sorumluluğu olarak, kişisel hakları ihlâl edilen bir vatandaş olarak açıklamak istedim…”

Burada bazı noktalar var ki onlar herhalde doğru değil. Çünkü daha önce röportaj yaptığım için sizin Siyasal Bilgiler Fakültesi değil Hukuk Fakültesi mezunu olduğunuzu biliyorum, dolayısıyla orada bir yanlışlık var.

“Bu kurgu haberi yapanların bunları bilerek yanlış yaptıklarını sanıyorum.  Bilhassa bir sorumlu gazetecilik kimliği içerisinde meseleye bakmadıklarını, bir kurgu içerisinde amaçlarına hizmet eden bir senaryo ürettiklerini görüyorum. Niçin kurgu? 2005 yılında emekli oldum ve o tarihten itibaren Türkiye’nin derin sorunları içerisinde, demokratik eksikliği üzerinde durmaya başladım. Türkiye’nin demokratik eksikliğinin giderilmeden yani cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılmasında muvaffak olunmadan Türkiye’nin sorunlarının çözülemeyeceğini gördüm. Röportajlarımda Türkiye’nin demokrasi eksikliğine, Kürt meselesine, yönetim zafiyetlerine, iç politika-iktidar mücadelelerinin Türkiye’nin milli çıkarlarına zarar verdiğini belittim. Bu konuda zaman zaman medyaya çıkmak istemememe rağmen, Türkiye’nin esas meselesinin bir demokrasi meselesi, özgürlükler meselesi, hukuk meselesi olduğunu ve güçlü bir ekonomiye sahip sosyal ve siyasi birliğini korumuş bir Türkiye olduğunu, bu stratejik coğrafya içerisinde yer alan Türkiye’nin sorunlarının ancak bu kavramlarla, bu evrensel değerler ve bu değerlerle uyumlu bir yönetim anlayışıyla çözülebileceğini ifade etmeye çalıştım. Cumhuriyetin kurucu değerlerinin ne kadar önemli olduğunu. 21. yüzyılın sorunlarını, bu kurucu değerler vizyonuna uygun, gelişmelere paralel küresel gelişmeleri değerlendiren bir zihniyet yapısı, bir medeniyet mücadelesi yarışı içinde çözülebilmesi konusunda kendimi ifade etmeye çalıştım. Çünkü 40 sene devlet bürokrasisinde çalıştım, siyaset-devlet-hükümet kavramının iç içe geçişi fakat ayrılığının önemi üzerinde durarak Türkiye’nin toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilir şekilde nitelikli ilkelere dayanan bir anlayışla yönetilmesi gerektiğini ifade ettim. Cumhuriyetin ilkelerinden, kurucu değerlerinden uzaklaşma durumunun kazandığı sürekliliğin derin sorunlara yol açtığını, bunun Türkiye toplumunu ve Türkiye’nin varlığın tehdit ettiğini söylemeye çalıştım. O bakımdan böyle bir zihniyet ve bakış karşısında her iki gazetede de solcu kimliğini kullananların bu değerler karşısında mesele ile hiç bağlantılı olmayan şahsımın ismini kullanarak ‘Kılıçdaroğlu-derin devlet ilişkisi’, ‘Derin devlet-Cevat Öneş ilişkisi’ ve dolaylı ‘Cevat Öneş-Kılıçdaroğlu’ ilişkisini kurarak bir senaryo ortaya koymaları ve bu senaryonun da Muğla’daki gazetede kullanılması meselesi sanki iç içe geçmiş bir yanlışın, bilinçli bir haberciliğin ortaya çıkışını bize göstermişti. Bütün bunlarda, mesela yeğenimin Akbelen konuşması üzerinde durarak sayın yazarın, bunu bir sır perdesi olarak ortaya koyması ve yeğenimin solcu kimliği ile görüntüsüyle birlikte nasıl saklanabildiğini, nasıl gizli olarak senelerce çalışabildiğini ifade ediyor. MİT sanki farklı, devlet dışı bir kuruluş. MİT aslında devletin temel kurumlarından birisi. Siyasetin ve yönetiminin yanlış politikaları içerisinde hatalı işlemler, yaklaşımlar da olabilir ama MİT milli bir kuruluştur. Ben öyle bir kuruluşta çalıştım. Bu kuruluş cumhuriyetin temel ilkeleri çerçevesinde hareket eden bir yapıdır. Biz 2005 yılına kadar bu anlayış ve zihniyetle ve milli değerlerle evrensel değerleri bütünleştiren bir yapı içinde meseleye bakarak çalıştık. Ama ortaya çıkan Türkiye’nin yönetim tarzından ve siyaset üretimsizliğinden kaynaklanan sonuçları MİT’te çalışan herkesle bağlantı kurmak bir aydın sorumluluğu içerisinde değerlendirilemez. O bakımdan evet ben yeğenimi tanıyorum ve siyasetle bağlantısı hiçbir zaman olmadı, CHP’ye sempati duyabilir ama değerli, nitelikli bir yapıya sahiptir. Bir de bu nitelikli yapı, farklı amaçlarla kullanılarak, solcu kimliğini kullanan şahıslar tarafından bir zafiyet unsuru olarak, bir negatif sonuç olarak ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. İfade ettiğim gibi Türkiye’nin bugün bu noktaya gelmesinde Türk medyasını kuşatan büyük çoğunlukta, bir kirlilik içerisinde olan yapı tarafından da Türkiye’nin zararına, aleyhine ve Türkiye demokrasisinin karşısında yer alanlara malzeme sunan bir görüntü veriyor. Türkiye medyasındaki kirliliği, biraz da bunu vurgulamak için size açıklama yapmak istedim. Diğer taraftan son birkaç yıldır bu yazılarda ‘Cevat Öneş ile Kemal Bey çok yakınlar’ denildi. Görevim icabı olabilirdi de ama ne doğrudan ne dolaylı ne telefonla ne yüz yüze hiçbir ilişkim olmadı. Siyasi partilerle ilişkili şahıslarla da hiçbir temasım olmadı. O bakımdan böylesine bir senaryo niçin yazılır? Onun için ‘Sadece eski bir MİT’çi değil, uzmanlık alanı piskolojika hem de medya kullanım uzmanı’ şeklinde bir ifade bulunuyor. Evet Psikolojik İstihbarat Başkanlığı yaptım. Medya uzmanlık alanım değil, uzmanım diyemem ama MİT’in kamuoyuna açılması, şeffaflaşması, kamuoyunun bilgilendirilmesi, toplum-istihbarat kuruluş ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda bir açılım yapmak istedik ve bunda görev aldım. Bunu arzu edenlerden de biriyim. Bugün demeyeceğim ama çalıştığım seneler içinde MİT’in kamuoyuna açılması konusunda karar alınan müsteşarlık çalışmalarının önemini bugün de kabul ediyorum. Keşke istihbarat teşkilatının, hukuk devletinin, anayasal zemin, kanunların ve evrensel değerlerin değişimi içerisinde yol alınması gereken insani demokrasi konusunda böylesine kavramsal bir yapının istihbarat teşkilatı olabilse ve siyasete bu doğrultuda bir mesaj verebilse, siyaset üretimine katkı yapabilse. Bugün de çok önemli. Muhalefetin de bu konuyu şimdiden dikkate alması ve meselelere bu açıdan kurumsal bakması gerek. Yani devlet, yapısının evrensel değerlerle milli değerleri bütünleştiren ve nitelikli demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesi içerisinde yeniden bir yapı kazandırılabilse. O bakımdan bu konuda solcu kimliğini kullananların özellikle demokratım diyenlerin ve özellikle medyada yer alan şahısların bu konuda hassas olmaları gereken bir husus, öncelikli bir mesele. Ayrıca bu yazılar içerisinde, mesela şunlar ifade ediliyor: Siyasi suikastlar meselesi…”

Bence en enteresanı o.

“Evet. SADAT krizi, medya-mafya-uyuşturucu baronları konusunda, PKK’nın HDP’yi yok etmek istediği konusunda veyahut da barış sürecinde benim rol aldığımı ve bu kavramları kullanarak Sayın Kılıçdaroğlu’nu desteklediğimi ifade eden cümleler kuruyorlar. Şimdi ben soruyorum; siyasi suikast krizi o dönemde, bunun tartışıldığı devrede, özellikle siyasi parti mensuplarımızın ve bazı lider kadrolarımızın üzerinde şiddet baskılarına varan girişimlerin ve bunu iktidarın bilinci içerisinde yapması konusunda bu hassasiyeti göstermemem mi gerekir? Mafya ve uyuşturucu meselesi; Türkiye’nin temel sorunu, küresel bir sorun ve bugün de tartışılan bir konu. Yeni İç İşleri Bakanımızın meselenin üzerine gitmesiyle ortaya çıkan durum dikkate alındığında acaba bu konu üzerinde durulmaması mı gerekiyor? PKK’nın HDP’yi yok etmek istediği meselesi; PKK terörüne karşı gelmeyecek miyiz? PKK veya Siyasal İslamcı, veyahut da hangi renkte olursa olsun teröre karşı çıkılmayacak mı? Bir terör örgütünün legal bir siyasi partiyi tabanına dikkate alarak yönlendirmek istemesi, baskılaması karşısında bir tepki duyulmayacak mı? Legal, hukuki bir parti savunulmayacak mı? Savunulmadığı için bu parti, süreç içerisindeki T.C. hükümetleri ve mevcut iktidar tarafından yok edilmek istendiği için ve yok edilişe PKK’nın da yapmakta olduğu katkı dikkate alındığında bunu söylemeyecek miyiz? Bir de kendilerini solcu diye ifade ediyorlar. Bunu nasıl yapabiliyorlar, hayretle karşılıyorum. Oslo Süreci Barış Sürece meselesi. Evet 2005 yılında emekli oldum ve 2005 yılı öncesi de barış sürecinin şart olduğunu ama barış sürecinin TBMM içerisinde ve büyük bir toplumsal çoğunluğun desteğini alarak demokratik ve hukuk içinde, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü içinde çözülmesinin demokratikleşmenin bu bakımdan kazandığı önemi vurgulayarak bu mesele üzerinde durdum. Çünkü 40 senelik meslek hayatımda Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün ve iç politikaya sürekli adet verilmesinin Türkiye’ye getirdiği noktayı görmüştüm. Alacağım eleştirilere rağmen bu konuda söz söylemeye, kelime üretmeye çalıştım. İçinde bulunduğumuz şartlar, bugün Orta Doğu İsrail-Filistin konusundaki gelişmeler karşısında Türkiye’nin kazandığı önemi dikkate aldığımızda ve ekonomik, sosyal, siyasi açıdan yanlış yönetimin Türkiye’ye verdiği zararı da dikkate aldığımızda hâlâ bu meselenin barışçı yöntemlerle en kası zamanda çözülmesinin önemini vurgulamayacak mıyız? Vurgulamayacaksak neyi ifade etmek istiyorlar sol kimliğini kullanan insanlar? Bunu ifade etmek istiyorum. Veyahut da tüm bu gelişmeler karşısında ve bu sorunların hepsini de Türkiye’deki gelişmelerden sonra medya mensupları telefonla veya yüz yüze sordukları zaman bir vatandaş sorumluluğu ile cevap verdim. Kendimi bir uzman olarak addetmiyorum. Ama yaşadığımız bir tecrübe var, Türkiye fotoğrafı var. Toplumumuzun büyük kısmının açlık seviyesine gelmiş durumunu ve bölgesel, küresel durumunu dikkate aldığımızda tüm bu ifade ettikleri soruların hepsi günümüzde de canlılığını korumakta ve korumaya devam edecektir. Onun için meydanı kurgu yapmadan, kısa vadeli çıkar hesapları içinde veya çok dar bakışlı analizler içerisinde meseleye bakmamaları gerekiyor ki özellikle Türkiye’nin siyasal açıdan yeniden şekillenmekte olduğu bu dönemde tüm medyanın hiçbir ideolojik farklılık gözetmeden, eğer ’Demokratım’ deniyorsa, ‘Milliyim’ diyebiliyorlarsa, ‘Bu toplumun çıkarları için çalışıyoruz’ diyorlarsa asgari müştereklerde birleşmeleri gerekiyor. Bütün bu görüşmeler içerisinde yeğenimle ilgili şöyle bir ifade kullanılıyor; ‘MİT’ten direkt CHP Milletvekili oldu’. Evet CHP’nin kendi kurumsal yapısı içerisinde siciline de bakılarak veyahut da CV’sine bakılarak bir milletvekili seçilmiş. Devletin önemli bir kurumunda senelerce çalışmış, nitelikleri belli, ortada ve gelip memleketinde aday olmak istemiş. Bunu Bodrum’un yerel siyasetinin daha çıkar çevreleri içerisinde değerlendirilmemesi gerekir. Veyahut da bir rant kavgası içerisinde böylesine olaylara bakılmaması gerekir. O bakımdan niteliği umarız ki Türkiye’ye faydası olur ve üretimin süresi takip edilebilir. Herhalde takip edebilirler. Üretimi inanıyorum ki yerel siyaseti aşan şekilde Türkiye’nin yararına olur. Ben buna şahsen güveniyorum. Ama yeğenimle ilgili bir şeyi ifade edersem, milletvekili adaylığını koyarken teşvik edici de olmadım. Hatta belki engelleyici oldum. Kendi kızım söz konusu olduğunda böyle bir şeyi arzu etmediğimi söyledim. Ve siyasetçiden fazla Türkiye demokrasisi, Türkiye’nin çıkarları konusunda kavga veren kızımın dahi doğrudan siyasetin içine girmesini istemedim. Ben Bodrumluyum, bir Bodrum severim, Bodrum’a aşığım. Bütün Türkiye’nin Bodrum ikliminde olmasını arzu ederim fakat Bodrum’da CHP İlçe Başkanı kim, bilmem. CHP veya başka bir partilerde herhangi bir ilişkim olmadı, olmuyor. Hayatım da böyle sürmekte. O bakımdan böylesine bir yapı içinde bu iki yazının karşılıklı birbiriyle paralelliği dikkate alındığında ben meseleyi şöyle görüyorum; cumhuriyetin kurucu partisini yıpratmak, iç politika malzemesi olarak kullanılmasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun zayıflatılması için bir, ‘Derin devlet- Kılıçdaroğlu’ ilişki kurgusuna beni de alet ettiler. Bu habercilikte, bu kurguda Bodrum’un yerel siyasetinin de bazı bağlantıları olduğu gibi bir kuşkum var. Sır burada galiba. Bu sırrın cevabının verilmesi gerekiyor. Ben şahsen bu konuyu muhatap almak istemiyor, değer vermek istemiyordum. Çok değersiz. Zaten medyada bu konu üzerinde durmadı, değer vermedi. Yani kendi değerini bu sessizliği ile vermiş oldu sanıyorum. O bakımdan yazılı olarak özür dilerlerse memnun olurum. Başka da söyleyecek bir şeyim yok…”

Çok teşekkür ediyorum. Cevat Öneş, 40 yılı aşkın bir süre devletin en önemli kurumunda çok kritik noktalarında, kritik zamanlarda, kritik kararlar aşamasında görev yapmış. Tabii ki onlar MİT içinde devlet sırrı olarak devam edecek. Ama Bodrum’u, Muğla’yı ilgilendiren bazı konular var ki o konularla ilgili değerlendirmeyi de bugüne kadar hep yapmıştır, sağ olsun. Görüşlerini açık ve net biri şekilde dile getirmiştir. Türkiye, özellikle Kürt konusu ile ilgili çok eleştiri aldığını biliyorum. Birçok kişinin de görüşlerine katılmadığını kendisi de ifade ediyor. Ama önemli olan bunların tekrar konuşulabilmesi, konuşuluyor olabilmesi. Görevi gereği belli noktalarda siyasetin içine girip çıkmıştır ama net olarak Kemal Kılıçdaroğlu ile derin ilişkiler kurmadığını ifade ediyor. Muğla’dan bir kadın milletvekili çıksın, Bodrumlu olsun, liyakatli olsun, bunu hep söylüyorduk. CHP iktidar olduğunu neredeyse seçimden önce açıklayacaktı. O kadar iyi bir süreç yaşanıyordu, herkes inanmıştı, Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olacak ve 6’lı masanın kurduğu o koalisyonla güçlendirilmiş parlamenter sistem şeklinde bir umut, hatta inanmışlık vardı. Bu süreçte de Muğla’da Süreyya Öneş Derici; kadın, Bodrumlu ve liyakatli bir isim olarak aday gösterildi ve milletvekili oldu. Başta dış işleri olmak üzere birçok komisyonda görevler alıyor. Onun ötesinde Bodrumlu bir ailenin kızı bizi mecliste temsil ediyorsa daha ne olsun?

“Bir konuyu ifade edeyim; aynı yazılarda kardeşim Nuran Öneş Yüksel ve Osman Öneş’in ismi de kullanıldı. Evet onlar CHP’li. Zaten ailemizin farklı partilerle ilişkileri var ama genel olarak CHP içerisinde faaliyet gösteren, yerel siyasetin içinde bulunan şahıslar. Ama Bodrum gibi bir yerde her zaman işitmekte olduğumuz bir rant ve çıkar kavgası içinde olmamışızdır. Sadece Türkiye ve Bodrum’un çıkarı ve menfaati için çalışmalar yapan kardeşleriz biz…”

Onu zaten herkes biliyor. İsteseniz de istemeseniz de kabul etseniz de etmesiniz de Nuran Yüksel ve Osman Öneş bugüne kadar tam olarak siyasetin içinde yer aldılar. 1980’li yıllarda hanın içinde kapısına kilit vurulmuş CHP’nin kapısını açıp içerisini temizleyen Osman Öneş olduğunu bilmeyenler varsa öğrensinler. CHP bugün Bodrum’da çok güçlü ve iktidarda ise o günlerde o tozları temizleyen Osman Öneş ve arkadaşları sayesindedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.