Bodrum Gündem

NE OLACAK ŞU HALİMİZ..

06.12.2009
0
A+
A-

Bu hafta gündemdeki birkaç farklı konuyu kendi bakış açımdan sizlere sunmak istedim. Sonunda çıkan anlamı sizlerin tercihine bırakıyorum.

Eczacı, sağlık sisteminin halka ulaştığı son noktadır.


Eğer dikkatli bir okuyucu olmasaydım medyanın eczacıların bir günlük kepenk kapatma eylemini bize sunma şeklinden etkilenerek nerdeyse onlara düşman olacaktım. Medyada sanki eczacıların kazançları yok oluyor, artık milyarlar kazanamayacaklar gibi bir tanıtım yapıldı. Biraz dikkatli olanlarımız esas meselenin bu olmadığını hemen anladılar. Aslında olay fiyatların düşürülmesi değildi. Eczacılar bunu zaten yıllardır hükümetle bildiriler göndererek kendileri talep ediyorlardı. Asıl sorun eczanelerin bürokrasiye boğulması, kamu kurum ıskontosu gibi dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan uygulamalar, meslek haklarının verilmemesi, sağlık uygulama tebliğleri veya diğer karar alma mekanizmalarında söz hakkı verilmemesi gibi çağ dışı ve dünyada benzeri bulunmayan uygulamalardı. Bu konuda yadırgadığım konu eczacıların kendilerini yeteri kadar açık ve net anlatamamaları oldu. Türkiye’nin belki de en iyi teşkilatlanmış birliği olarak bence etkin bir PR çalışmasına ihtiyaçları var. Çok basit bir örnekle bunu açıklamaya çalışacağım: Canderel adlı tatlandırıcı kısa süre öncesine kadar 5 TL’den satılırken birdenbire 7.90 TL’den satılmaya başlandı. Bu fahiş zam nereden kaynaklandı? Ham madde problemi mi var? Kutunun içindeki miktar mı değişti? Biz bu zammı hak etmek için ne gibi bir hata işledik? Bana kimse kamu kurum iskontosu farkları gibi beni hiç ilgilendirmeyen uygulamalardan bahsetmesin. Ben sade vatandaş olarak cebimden çıkan paraya bakarım. Bu devlet beni korumayacaksa kimi koruyacak? Yabancı kaynaklı dev ilaç firmalarını mı? Yoksa olay bu mudur?


 


Bu bir çıkış yolu olabilir:


Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası′nın Genel Kurulu Almanya′nın Münih kentinde yapıldı.



Almanya′ya 60’lı yıllarda “düz işçi” olarak giden vatandaşlarımız inanılmaz bir girişimcilik örneği göstererek kısa süre içinde işveren pozisyonuna geçtiler. Bu gün itibariyle Almanya genelinde Türkler tarafından işletilen 72 bin işletme var. Gurbetçilerimizin 9 milyar Euro tutarında yatırımları bulunuyor. Firmalarında 350 bin kişiye istihdam sağlıyorlar. Artık onların yaşadığı iletişim zorlukları da bulunmuyor. 2. jenerasyon diye tanımlanan çocuklar artık bir Alman gibi Almanca konuşuyorlar. Bu toplantıda konuşan ve küresel krize de değinen TOBB Başkanı Hisarcıkoğlu,  krizden çıkışın iş adamları sayesinde olacağını, ancak ülkelerin korumacılık politikaları uygulamamaları gerektiğini dile getirdi. Kesinlikle katılıyorum. Avrupa’nın en gelişmiş ülkesinde bu kadar büyük bir gücümüz varken dışarıdan ülkemizi işgal etme niyetiyle gelen art niyetli yabancı sermaye ile neden flört ettiğimizi anlamakta hakikaten zorlanıyorum. Yabancı firmaları çekmek için yaptığımız şirinliklerin birazını gurbetçilerimize yönlendirsek onların bilgi, tecrübe ve sermayelerini ülkemize çekmenin ne kadar kolay olduğunu göreceğiz. Yıllardır onlardan biri olarak Frankfurt’ta yaşadım. Memleket hasreti denilen o hastalığı iyi bilirim. Küçücük bir göz kıpmayla hepsinin yatırımlarını köylerinde yapmalarını sağlayabiliriz. Şimdi sorunuzu duyar gibi oluyorum: neden kendi kendilerine gelmiyorlar? Cevap üzücü: Güven duymuyorlar. Neden acaba?


GDO fiyaskosu


İki hafta önce BODRUMGUNDEM.COM sayfalarında GDO hakkında bir yazım yayınlanmıştı. Takip eden günlerde Geni Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) Yönetmeliği′ne Danıştay′ın son noktayı koyması ile işler düzene girdi sanılmıştı. Olay ne yazık ki bu kadar basit değildi. 26 Ekim′de yayımlanan yönetmeliğin bakanlığın savunduğu gibi GDO′lu ürünleri yasaklamadığını tam tersine üretim ve ithalatına izin verdiğini düşünen Gonca Eren isimli bir Ankara’lı avukat zaman kaybetmeden Danıştay′ın kapısını çaldı. Eren’e göre yönetmeliğin bağlı olduğu bir yasa yoktu. “Bu hukuki açıdan büyük eksiklikti. Bakan bey bu konuda yanıldı” diyen Gonca Eren′i Danıştay da haklı buldu. Eren “Bakanlık eğer bu kez GDO′lu ürünleri yasa ile getirmeye kalkarsa yine itiraz edeceğim. Yasayı da iptal ettireceğim. Çünkü anayasa bana bu hakkı veriyor. Vatandaş olarak isteğim GDO′yu tamamen yasaklayan yasanın çıkarılması” diyor. Tarım Bakanı Mehdi Eker′in, “Biz GDO′yu yasaklamaya çalışıyoruz bu çabamıza destek olunacağı yerde tam tersine itirazlarla karşılaşıyoruz” sitemlerine cevap veren Eren′e göre bu tür savunmalar komik. Eren, “Yönetmelik de Danıştay′ın kararı da ortada. Eğer gerçekten GDO′yu yasaklamak istiyorlarsa acilen bunun yasası çıksın. Bahaneye gerek yok. Nasıl bir sabah uyandığımızda birtakım yasaların çıktığını görüyorsak bu yasanın da bir an önce çıkması mümkün” açıklamasını yapıyor.


Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Danıştay′ın GDO′lu ürünlerle ilgili yönetmeliğin iki maddesinin yürütmesini durdurmasını, “Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı kararına uymak zorundayız” diyerek değerlendirdi. Bu yıl birincisi İstanbul′da gerçekleşen Gıda Güvenliği Kongresi′nde konuşan Eker Danıştay′ın bu kararı alırken bakanlık olarak kendilerinden savunma almadığını (!) dile getirerek “Yani tabiri caizse ifademiz alınmadı. Haberim yoktu. Dava açıldığını dün medyadan öğrendim. Neticede mahkeme kararı, uygulayacağız. Bize (karar) resmen geldiğinde biz de ne yapacağımıza dair kararımızı oturup, konuşacağız” diye konuştu.


Siz, hiç bu kadar çaresiz, ne yaptığını bilmeyen, konu hakkında hiçbir fikri olmayan kişiler tarafından yönetilmenin ürkütücülüğünü düşündünüz mü?


Ekonomi rayına oturdu, korkacak bir şey yok!


Buna karar vermeden önce aşağıda size sunacağım istatistikleri incelemenizi rica ediyorum. Yorumunuzu sonra yapabilirsiniz:


Bu yıl Kurulan şirket sayısı 11 ayda yüzde 13.67 geriledi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine göre, ocak-kasım döneminde kurulan şirket sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,67 azalışla 45 bin 400′den 39 bin 192′ye inerken, tasfiyeye giren şirket sayısı yüzde 13,77 oranında artarak 11 bin 781 oldu. Bu dönemde kapanan şirket sayısı ise geçen yıla göre yüzde 1,96′lık artışla 8 bin 891 olarak gerçekleşti.


Geçen haftaki yazımda yabancı sermayenin gelişinin de durakladığını sayılarla belirtmiştim. Şimdi ekonomiyi hangi gücün harekete geçireceğini merak ediyorum. Ya siz?


order metoclopramide online Bodrum için bir model olabilir mi?


İster ticari ister turizm amaçlı olsun dünyada dolaşım arttıkça insanların otellerden beklentileri de arttı. Özellikle de iş insanları beş yıldızlı otellerin tekdüzeliğinden sıkılmaya başlayınca birbiri ardına “hip”, “design”, “art”, “butik” gibi konseptlerle farklılığını vurgulamaya çalışan yerler açılmaya başladı. Bunun son örneği İstanbul Taksim’de açıldı. Bodrum için ilginç bir deneyim olacağını düşünüyorum:


Türkiye′nin ilk “Art Tech” oteli Point Hotel Barbaros, çağdaş sanat ve teknolojiyi bir araya getirerek yeni bir şehir otelciliği konsepti sunuyor. Odalarda Microsoft′un bugüne dek dünyada hiçbir ülkede yapmadığı büyüklükte bir projeyi de hayata geçirmişler. Tüm odalarında 1000 kanallı interaktif Windows Media Center tabanlı televizyon var. Gökhan Bey açıklamak istemiyor ama otele bugüne dek 60 milyon euro kadar bir yatırım yapılmış. Açılalı iki ay olmasına rağmen bu yılı %75 gibi bir dolulukla kapatıyorlar.


İş insanının hem sanata hem teknolojiye ihtiyacı var′ anlayışından yola çıkarak yapılan Point Hotel Barbaros sanat, tasarım ve en son teknolojiyi bir araya getiriyor. Çağdaş müze otelde 26 sanatçının 265 yapıtı yer alıyor.


Bodrum bu konsepti derhal uygulamalıdır. Türkiye’nin hiçbir beldesinde buradaki kadar yoğun bir entelektüel, sanat sever bir nüfus bulunmamaktadır. Bu atılıma gereken ilgi Bodrum’da yerleşik kişiler tarafından mutlaka gösterilecektir. Yabancı turisti beklemekle geçen kış aylarında özellikle değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak görüyorum. Bodrum’lu otellerin dikkatine sunarım… delivery Viagra Gold


Zeytinyağının da suyunu mu çıkarttık?


′′Türkiye′de, gerçek anlamda sızma zeytinyağının çoğunu Ayvalık üretiyor. Ama, burada bir handikap var. Örneğin Ayvalık′ta 2006-2007 sezonunda üretilen 5 bin ton sızma zeytinyağına karşılık, piyasada 19 bin ton ′Ayvalık zeytinyağı′ vardı. Şu anda da Ayvalık Ticaret Odası, ′Ayvalık mahreçli coğrafi işareti′ koyup bunun önüme geçmeye, her üretilen yağın üzerine ′Ayvalık zeytinyağı′ yazdırmamaya çalışıyor. Tabii, bu demek değildir ki ′Ayvalık zeytinyağı iyidir, diğer yağlar kötüdür.′ Ama burada bir kalite farkı var.′′


Bu sözler Ayvalık Ticaret Odası Başkanı Rahmi Gençer’e ait. Yurdumuzun acı bir gerçeğini açıklıyor. Kolay para kazanmak için her şeyin çakmasını yapmak serbest. Bunu denetleyen de yok, cezalandıran da. Nerede Tüketici Koruma Kanunları, nerede Rekabet yasası?


İyi olan haber 2009-2010 sezonunda, 10 bin ton sızma zeytinyağının ′′Ayvalık mahreçli′′ olarak üretileceği. Dünya pazarında önemli bir yer tuttuğumuzun belirtisi olabilecek kadar iyi bir miktar. Bu ürünler 20 firma tarafından Türkiye ve dünyada pazarlanacak. Umarım devletimiz tarafından korunurlar. Yoksa zeytinyağına da bandrol mu taksak?

cheap Aciclovir
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.