Bodrum Gündem

Hayata Tutunmak

“Her şeyin iki kulpu vardır. Biri onu taşımaya uygundur, diğeri değildir. Kardeşin sana haksızlık mı yaptı? Onu bu kulpundan tutma; zira taşıyamazsın. Aksine diğer kulpu tut; zira o kulp şunu söylüyor: ‘O senin, birlikte büyüdüğün kardeşindir.’ Kardeşini taşıyabileceğin kulp budur.”

                                                                                                          Epiktet (MS 55 – MS 135)

Neden böyle bir yazıyı kaleme alma ihtiyacı duydum?

Son dönemin gündemi malum: “Hayat pahalılığı” ve “geçim zorluğu”. Her alışverişe çıktığımızda bunu biz de görüyoruz. Bu konu çevremizde; sanki başka hiçbir konu yokmuş gibi o kadar çok konuşuluyor ki; kendimi sorgulama ve âdeta aynaya bakma ihtiyacı hissettim.

Çevremin ve beni tanıyanların bildiği gibi ben iknâ edilemez ve iflah olmaz bir iyimserim. “İnsanların bu kadar derin sorun yaşadıkları bir ortamda hâlâ bu yapını koruyabiliyor musun?” diye kendime sordum. Zorlanıyorum şüphesiz. İnsanlar derin sıkıntılar yaşarken ahkâm kesiyor durumuna düşmüş olmak da istemiyorum. Ancak durumu şöyle özetleyebilirim:

Her doğum doğaldır. Doğal olan her doğum da oldukça sancılı olur. Bu sancılı süreç sonunda yavrusunu kucaklayan annenin mutluluğu ise tarif edilemez.

Yaşamakta olduğumuz süreci ben bu kulpundan tutmaya ve taşımaya gayret ediyorum.

Uzun yıllar oldu, yerini ve zamanını hatırlamıyorum. Yaşı ilerlemiş bir beyefendi elindeki bastonun yardımıyla ağır adımlarla yürüyordu. Giyinişi ve görünüşü görgülü ve birikimli bir geçmişi olduğu izlenimini veriyordu. Oldukça bakımlıydı ve saçları boyalıydı. Birlikte olduğumuz arkadaşlardan bazıları şöylesine olumsuz ifadelerde bulundular: “Adama bak, yürümeye hâli yok; ancak hâlâ saçlarını boyatıyor.” Arkadaşlarım, beyefendinin sergilediği tabloyu, bu kulptan tutmuşlardı. Benim yaklaşımım ise şu olmuştu: “Ne kadar saygıdeğer bir tutum. Beyefendi hâlâ ve her koşulda hayata tutunma mücadelesinden vazgeçmiyor.” Benim tuttuğum kulp ise buydu.

Çok sık duyduğumuz, isyankâr da diyebileceğimiz bir söylem de şu oluyor: “Şu insanlara bak, nelere sahipler, ben neden bunlara sahip değilim?” Bunun, hayatımızı güzelleştiren bir tutum olduğunu düşünmüyorum. Hayatı bu kulptan tutarak huzurla yaşayamayız; zîrâ başkalarının sahip oldukları bizim hayatımızı değiştiremez. Hayatı taşıyacağımız kulpun şu olduğuna inanıyorum: “Ben nelere sahibim? Bana Tanrı’nın armağanı olan potansiyelimle ne kadar çok şey yapabilirim.”

Yazımı kafamda tamamlamıştım; ancak araya giren işler yazıya dökmemi geciktiriyordu. Bu tür gecikmelerde hayır olduğunu düşünürüm her zaman. Gerçekten de öyle oluyor. Bu düşüncelerle, eşimle birlikte, yazlıktaki gazinoya doğru yürüyorduk. Komşularımız bir masada oturuyorlardı, kendilerini selamladık ve biz de oturmaya hazırlanıyorduk. O sırada masadan, zarâfet timsâli bir komşumuz bana şu soruyu sordu: “Bu kadar iyimser ve pozitif olmayı nasıl başarabiliyorsunuz?” Şaşırmıştım. Ben de kendime bu soruyu sormuş ve bu yazımda cevap bulmaya hazırlanıyordum. Diğer şaşkınlığım ise zarif komşumuzun bu özelliğimi teşhis etmesiydi; zîrâ çok sık derinlemesine sohbetlerimiz olamamıştı bugüne kadar. Ancak, hanımefendinin engin tecrübesi benim bu özelliğimi anlamaya yetmişti.

Gecikmenin diğer ödülünü ise sevgili eşim verdi bana. Akşam yemeğinde baş başa oturmuş huzurlu bir şekilde sohbet ediyor ve hâlimize şükrediyorduk. Anneliğinin ilk dönemini anlatmaya başladı sevgili eşim:

Genç Anne olduğumu düşünüyordum ve zorlanıyordum. Kafam karışıktı. Sonra kendimi dinlemeye ve düşünmeye devam ettim. Sonunda beni rahatlatan yaklaşımım şu oldu: ‘Çocuğum büyüdüğünde ve yirmili yaşlara geldiğinde çok rahat edeceğim.’ Bu düşüncem bana huzur veriyordu. O günlerde hayatı burasından tutmuştum. Şimdi geriye dönüp baktığımda, genç Anne olmanın bana bir armağan olduğunu düşünüyorum. Tabii insan bunu o günlerde böyle düşünemiyor; bugünden geriye baktığında anlamlandırabiliyor.

Sevgili eşim o günlerde hayatın neresinden ve nasıl tuttuğunu o kadar güzel anlattı ki; beni de çok duygulandırdı.

Anlattıkları aynı zamanda şu söylemin somut ve âdeta efsunlu bir ifadesiydi:

Hayat geriye doğru bakarak anlaşılıyor; ancak ileri doğru yaşanıyor.

Bu güzel armağanlara mazhar olduğum için yazımın gecikmiş olmasına şükrettim.

Hayata böyle bakınca, onun bize kucak açtığına ve bizi ödüllendirdiğine inanıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.