Bodrum Gündem

Raflarımı Temizlerken – Dr. Metin Aycıl Bodrum Gündem yazıları…

Hayatımızla ilgili kararı kendimiz verebildiğimiz sürece,

kaderin mahkûmu değil, hayatımızın efendisi oluruz.

Çocukluk yıllarımı hatırlıyorum, büyüklerimizin bizi nasıl “terbiye” etmeye çalıştıklarını. Bu durumun çoğunluk için benzer olduğunu düşünüyorum. Ailelerin çocuklarını kendi değerleri ile yetiştirmesi son derece doğaldır. Çocuk geliştikçe bunları değiştirebilir ya da benimseyebilir. Benim ele alacağım konu bu değil.

Ele almak istediğim konuyu; “vitrin için çocuk yetiştirmek” olarak ifade edebilirim. Bunun bir diğer söylemine de “desinlercilik” diyebiliriz.

Çoğumuzun hatırındadır bu tür çocukluk anılarımız. Bunlara bazı örnekler vermek istiyorum:

Büyüklerine sakın karşı gelme çocuğum! Büyüklerin yanında uslu dur evlâdım, büyüklerin sözüne girme ki, sana ‘ne efendi, ne kadar aklı başında uslu bir çocuk’ desinler.

Okulda sakın yaramazlık yapma! Öğretmenlerini cankulağı ile dinle ve sözlerinden dışarı çıkma ki sana ‘ne kadar terbiyeli ve çalışkan çocuk’ desinler.

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün. Rahmetli psikiyatr bir dostum bu anlattıklarımı, yıllar önce “Uslu Çocuk Sendromu” olarak adlandırmıştı.

Yukarıda çocukken nasıl tutsak alındığımızı, çarpıcı olduğunu düşündüğüm örneklerle ‘vitrine’ taşımak istedim. Maalesef bunların izlerini hayatımızın ilerleyen yıllarında da taşıyoruz. Bazı tutum ve davranışlarımızda bu tutsaklığın etkilerinin olduğunu keşfetmek büyük bir kazanç. Bunun anlamı; bizim için yeni bir hayat başlıyor demektir. “Yeni bir hayat” konusuna girmeden önce, hayatımızın ilerleyen yaşlarında, tutsaklığın kendisini nasıl gösterdiğinden söz etmek istiyorum.

Desinlercilik” anlayışı ile yetiştirilen bir çocuk, yaptığı her işte takdir bekliyor; bu beklenti bazen güçlü olabiliyor, bazen ise dolaylı olabiliyor. Takdir beklentisi ile yetişen çocuk, bunu bulamadığı zaman hüsrana uğrayabiliyor. Bu beklenti her insanda var mıdır bilemiyorum? Geriye dönüp baktığımda bende de izlerinin olabildiğini düşündüm ve çok da uzak olmayan geçmişte “raflarımı temizlemeye” karar verdim. Geldiğim noktadan geriye dönüp baktığımda, artık raflarımda kendi kitaplarıma yer verdiğimi ve başkalarının hakkımda düşündükleri konusunda bir gündemim olmadığını net olarak görüyorum.

Bu bağlamda bir konuya açıklık getirmek istiyorum: İnsanları ve kendimizi takdir etmek ve yüceltmek çok değerlidir. Rahmetli Doğan Cüceloğlu bu konulara çok değinmiştir. Bu ayırımın önemli olduğunu düşünüyorum.

Desinlercilik” anlayışı ile vitrin için yetiştirilen çocuk ilerleyen yıllarında genellikle -Viktor E. Frankl’ın ifade ettiği gibi- iki seçenek ile karşılaşıyor:

Ya başkalarının yaptığını istemek ya da başkalarının istediğini yapmak

Cümlenin iki tarafındaki kökten fark ilk bakışta fark edilemeyebilir; ancak “başkalarının yaptığını istemek” bir uzlaşma belki de bir ölçüde teslimiyettir, “başkalarının istediğini yapmak” ise otoriter ve duruma göre totaliter bir anlayışın ifadesidir. Bu iki uç arasındaki boşluğu Viktor E. Frankl “Varoluş Boşluğu” olarak adlandırıyor.

Kanımca söz konusu boşluk, bizim kendimizi yaratmak için çalışacağımız bir atölyedir; tabii böyle bir farkındalığımız oluştuktan sonra ortaya koyacağımız iradeyle.

“Bu atölye bizim hayatımızın hammaddesidir. Arınmaya ve raflarımızı temizlemeye burada başlarız. Bu temizlik sırasında bazı bibloları çöp poşetine atmaktan çekinmeyeceğiz. Bunlar bizi tutsak almış olan, geçmişten beri taşıdığımız kişiler de olabilir onları temsil eden değerler de. Biblolar onların sembolik ifadesidir.

Burada iki temel sorunun cevabını veririz ya da seçimini yaparız: Başkalarına kendimi mi kanıtlayacağım yoksa kendi hammaddemden, kendimi soluyabileceğim, her alanda ifade edebileceğim birini mi yaratacağım?

Atölyemde çalışırken artık kendi şarkılarımı dinliyorum ve kendi kitaplarımı yazıyorum. Bunun en anlamlı ve en önemli çıktısı ise yaptıklarımla başkalarının hayatına dokunabiliyorum. Mutluyum hem de çok!”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Fevziye AKÖZ dedi ki:

    Rafta kalanlardan olmayı dilerim..

    1. Metin Aycıl dedi ki:

      O ne demek sevgili Fevziye Hocam. Ben de her daim müstesta bir yere sahipsiniz.

  2. Öğr.Gör.+Bilal+ERDOĞAN dedi ki:

    Sevgili hocam, yazınızı ailemle aile toplantısında paylaşıp konuştuk. Çok güzel ifade etmişsiniz. Başkası olma kendin ol ama hala bizim raflarımız boş. Sizin gibi değerli hocalarımızın bilgi ve ışıgıyla raflarımızı dolduracağız inşaallah. Selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor yeni yazınızı bekliyoruz.

    1. Metin Aycıl dedi ki:

      Çok nâziksin sevgili Bilâl, çok teşekkür ederim.