CANKURTARAN…

Eskiler «cankurtaran» derlerdi, şimdi «ambulans» deniliyor.
Ne kadar anlamlı bir isim değil mi?
«CANKURTARAN»

Tiz ve yüksek bir sesle yanımızdan geçer, çok uzaktan gelen sesi içimizin tuhaf bir hal almasına neden olur. Kim bilir hangi nedenle bağırıyor, kimin canını kurtarmak için yırtınıyor. Çok hızlıdır, trafikte sağa, sola girer çıkarlar bir yol bulmaya, bir yol açmaya çalışırlar can kurtarma görevi olmayan araçların etrafında.
Cankurtaranların kaptanları nasıl insanlardır?
İşlerinden memnunlar mı?
Eğitimleri nedir?
İşleri gerçekten o kadar zor mudur? Aklımıza bile gelmez aslında bu sorular.
Onlarda her birimiz gibi birer emekçi, aile babası, evlat,  kardeş.
Lakin işleri biraz zor, biraz çetrefilli, bazen de günah keçisi.

En çok trafikte  arkalarına takılanlara gıcık oluyorlarmış. Yol vermeyen duyarsız sürücülere bile arkalarına takılanlar kadar kızmıyorlarmış. İşe ilk başladıkları günlerde uykuları kaçmış, o gün yaşadıkları gözlerinin önünden gitmemiş.

« Sonra alıştık be ağabey» diyorlar.

Hemen hepsi güçlü kuvvetli bu cankurtaranların. Düşünsenize bilmem kaç katlı bir apartmandan 100 kiloluk bir hastanın cankurtarana kadar taşınmasını. Her tarafı kan revan içinde, vucudunda bir sürü kırık olan bir hastayı sedyeye yerleştirmeyi bir hayal etsenize. Bir seferlik değil, hemen  her gün.

Trafikte sireni açmış, hastayı bir an evvel hastaneye götürmeye çalışırken, size yol vermeyen sürücüleri uyarıyor cankurtaran sürücüsü. Biri aracından çıkıp «sen benim kim olduğumu biliyor musun» diyerek tehdit edilebildiğini düşünebiliyor musunuz.

Siz olsanız ne cevap verirdiniz?

Hastayı almış cankurtarana taşıyorsunuz, Hasta 110 kilo. Hasta yakını size sürekli olarak «çabuk ol kardeşim, hadi acele etsene» derken ensenize bir tokat atıldığını gözlerinizin önüne getirin.
«Hadi canım, o kadar da değil.» demeyin. Bunu anlatan cankurtaran sürücüsü kardeşim yaklaşık 2 metre boyunda güçlü kuvvetli. Ama yinede çıkartmamış sesini.

Siz olsanız ne yapardınız?

Sireni açmış, hastaya yetişmeye çalışıyorsunuz. Yine malum kişi aracından çıkıp size «kardeşim hem boşsun hem de sireni boşa bağırtıyorsun» dese. Üzerine de ana avrat dümdüz gitse ne yaparsınız? Bitmedi aradan bir hafta geçmeden o malum kişinin yakınını cankurtarana taşırken, göz göze geldiğinizde ne söylersiniz, o bir hafta önce küfür sallayan ukelaya?

Evet ne söylerdiniz?

Buraya kadar anlattıklarımız ayni ile vaki. Yılmaz Özer, Arif Şener ve Zafer Açıkgöz ile ayaküstü bir sohbette duyduklarımız. Kimbilir daha ne hikayeleri, ne çok ibret alınacak olaylar vardır her birinin.

Unutmayın hepimiz bir gün onlara ihtiyaç duyabiliriz.O bağıran, ortalığı yırtan sesinden rahatsız olduğunuz cankurtaranın içinde siz yada bir yakınınız olabilir.