Bodrum Gündem

Büyüklere Ödev; Çocuk Kitapları

Görsel uyaranların dört bir yanı kuşattığı toplumlarda yaşıyoruz. Büyüklerin evreniyle çocukların evreninin hangi alanlarda kesişip hangi alanlarda ayrıştığını belirlemek gittikçe zorlaşıyor artık. Çocuğu yetişkin dünyasından soyutlamak ne denli gereksiz bir çabaysa, tümüyle bu dünyanın içine çekmenin de kendine göre sakıncaları olduğu kuşkusuz. Ortak zamanları ve alanları sağlıklı biçimde paylaşabilmenin, üstelik bunu olabildiğince “geniş” tutabilmenin önemini kavramaya başlamamızı sevindirici bir gelişme olarak görmeliyiz. Ne ki, birlikte olmak demek, aynı ortamı paylaşmak demek değil yalnızca. Toplanıp televizyon izlemek, pikniğe gitmek, alışveriş merkezlerini dolaşmak da değil. Günlük yaşamın zorunlu ilişkileri, sanatsal eylemlerle eklemlendirilmediği sürece çocukların yaşamı doğru biçimde algılayamayacağı gerçeğini yetişkinlerin bir an önce benimsemesi gerekiyor.

Sanatsal eylemlerin içinde “okuma”nın yerini her fırsatta vurguluyoruz. Okuma yazma bilmeyen anne babalar bile bu konuda yüreklendirici olabiliyor. Kısıtlı bütçelerini zorlayarak çocuğuna kitap alan ailelerin varlığını da biliyoruz. Bunlar iç açıcı şeyler ama büyük bir kesimin kendilerine düşen görevi gereğince yapmadığının, yalnızca kitap almakla ya da önermekle yetindiklerinin de farkındayız. Eğitim düzeyi düşük olanlar bir yana, öğrenim görmüş anne babaların, öğretmenlerin, yakın akrabaların bu konudaki sorumluluğu büyük.

Ödev ve bazı zorlama yöntemler dışında çocukları kitapla yeterince buluşturamadığımızı söylüyor rakamlar. Birçok neden sayılabilir ama bunların içinde belki de en önemlisi, yetişkinlerin kendilerinin kitap okumaması bence. Oysa aynı yetişkinler televizyon izliyor, bilgisayar ve telefon kullanıyor, gazete ve dergilere göz atıyor; ama iş ‘kitap okuma’ya gelince o ‘sayfayı’ hemen geçiveriyorlar. Zamanlarının olmayışını, yorgunluklarını, bu konunun öğretmenlerin yükümlülüğünde olduğunu vb. öne sürerek sözde gerekçeler yaratıyorlar. Hatta okumayı yalnızca okul dönemiyle ilişkilendirerek çocuklara hem kötü örnek oluşturuyorlar, hem de okuma ediminde onları yalnız bırakıveriyorlar.

Sözün özü şu: Çocuklarına içten bir yardımda bulunmak isteyen büyükler, topu oraya buraya atmayı bırakmalı, bir an önce kendileri okumaya başlamalılar. Hem de öncelikle çocuk kitaplarını… Gocunmadan, yüksünmeden, hafife almadan… Çocuk kitaplarının hedef kitlesi elbette çocuklardır ama büyüklerin de ilgisini çekebilecek düzeydedir çoğu. Çocuk yazını, sanıldığı gibi bir alt tür değildir çünkü. Hele hele belli yaş gruplarının içine hapsedilecek bir alan, hiç değildir.

Eğer büyükler de çocuk kitabı okumaya başlarsa, unuttukları birçok duyarlılığı yeniden yakalayacaklardır. Murathan Mungan, “Çocuklar ve Büyükleri” adıyla hazırladığı seçkinin girişinde şunları söylüyor: “Kendimizle çocukluğumuz arasındaki büyülü uzaklık, her zaman çok çekici gelmiştir bana. O unuttuğumuz, kökleri gene de bizde olan dünyayı yeniden keşfetmek, yeniden anlamak ve anlamlandırmak, her seferinde hayatımızın geri kalanı için yeni bir şey öğrenmemizi sağlar.”(1) Gerçekten de böyledir, yaşamımızın her aşamasında çocuk dünyasının atak ve şaşırtıcı metinlerine dönmemiz, yalnızca şimdinin içinde dolanıp duran yaratıklar olmaktan kurtarır bizi. Çocuk kitaplarında bolca yer alan düş/mantık çarpışması, deneyim kazanma serüvenleri, somuttan soyuta geçişteki o inanılmaz dalgalanma, iç hesaplaşma başlangıçları, öğrenilmiş ve öğrenilmekte olanı sorgulama, saflığın çırpınışı gibi ögeler çok sayıda büyüğü yeniden heyecanlandıracaktır.

Bu yenilenmeyi taşıyan asıl güç, okunan metnin kurmaca oluşudur. Kurmaca metinler, anlattıkları olay ya da öyküyle sonlanmayan, sürekli değişen anlatılar oldukları için her yaşta ayrı bir tatla okunmaya uygun metinlerdir. Nitelikli çocuk kitapları da büyük oranda kurmaca metinler olduğu için, yetişkin gözle bir kez daha okunduklarında bambaşka hazlar oluşturabilecek güçtedirler. İnsanın geçmişe ait kimi dönemeçleri hatırlamasının, kitaplar ve kahramanları aracılığıyla oralarda bir kez daha soluklanmasının çok hoş bir ruh serinlemesine yol açacağı unutulmamalıdır.

Umberto Eco’ya kulak vermenin zamanıdır şimdi. Eco, “Eski bir denememde, Stendhal’in Kırmızı ve Siyah’ının kahramanı Julien Sorel’i, babamızdan daha iyi tanıdığımızı yazmıştım: Çünkü babamızın anlayamadığımız birçok yönünü, dile getirmediği birçok düşüncesini, görünüşte herhangi bir açıklaması olmayan birçok hareketini, söylemediği sevgilerini, saklı tuttuğu gizlerini, çocukluğunun anılarını ve olaylarını hiçbir zaman bilemeyeceğiz, oysa bir anlatı kişisi hakkında bilmemiz gereken her şeyi biliriz…” derken (2), her okuyuşta roman kahramanı hakkında, dolayısıyla da yaşam üzerine yeni şeyler öğrenilebileceğini vurgulamak istemiştir.

Büyüklerin çocuk kitabı okumasının bir başka boyutu da, yeni yazarlarla ve kitaplarla tanışmaya olanak vermesidir. Lise ya da üniversite bitirmiş pek çok yetişkinin çocuk kitabı bilgisi, birkaç klasik ya da üç beş popüler kitapla sınırlı olduğuna göre çocuk kitaplarına yeniden eğilmenin onlara bile bambaşka kapılar açacağı düşünülmelidir. Onlarca kitap yazmış, sayısız toplantılara, söyleşilere katılmış, dergilerde yazılar yayımlamış birçok çocuk kitabı yazarının bırakın ülke genelini, yaşadığı il merkezinde, hem de öğretmenler tarafından tanınmadığı gerçeği acı bir fotoğraf olarak bugün de karşımızda duruyor.

Nobel ödüllü yazar Jose Saramago’nun bile konuda dertli olduğunu okumuştum bir zamanlar. Roma’da katıldığı bir etkinlik öncesi, “Çocuk kitaplarında yer alan dayanışma, başkasına saygı, iyilik gibi vazgeçilmez değerlerin büyüklerin dünyasında zamanla unutulduğunu, büyükler çocuk kitabı okumaya zorlanırlarsa dünyanın daha iyi bir yer olacağına inandığını….” yazdı gazeteler. (3) İnsanları “zorlamak” bizim işimiz değil ama benzer bir düşünceyi dile getirmesi açısından da önemli bu sözler.

Aslında şöyle toparlamak daha doğru; birçok basamağı haz almaya odaklanmış şu yetişkin dünyasına çocuk kitapları aracılığıyla bir parça daha haz eklemek, hiç de fena bir seçenek değil. Üstelik anlamlı bir iş yapmanın mutluluğuyla sarmalanmış olarak. Ne dersiniz? Evimizden, yakınımızdan, komşumuzdan, sesimizin gidebildiği yerlerden başlasak?

1) Murathan Mungan, Çocuklar ve Büyükleri, Metis Y. s: 9-10
2) Umberto Eco, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, Can Y. 3. bs. s: 99
3) https://www.dawn.com/news/365449/adults-must-read-childrens-books-nobel-laureate        

—oOo—

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.