Bodrum Gündem

 Siyasal İslam’a Yön Veren Emevi Katliamları

 Siyasal İslam’a Yön Veren Emevi Katliamları

Arap Emevi hilafet saltanatı, MS. 661 yılında Halife Muaviye dönemiyle başlar. MS 750 yılında yaklaşık 90 yıl sonra Abbasiler tarafından yıkılır. Maviye Şam valisi olduğu dönemde İslamiyet’in dördüncü halifesi Hz. Ali’nin halifeliğini kabullenemez. Hz. Ali’nin camide Hariciler tarafından suikastla öldürülmesinden sonra, Hilafet Ebu Süfyan’a geçer. Muaviye İslamiyet’i Ebu Süfyan’ın yorumuyla kabul eder, Şam valisi iken kendisini Emevi devletinin halifesi olarak ilan eder. Şam’da Araplardan yeni bir bedevi ordusunu kurdurur. Başına Kuteybe isimli bir komutan atar. Horasan – Hazar havzasında Baykent, Semerkant Buhara Kaşkar’da yerleşik Türk beyliklerine karşı İslamlaştırma adına bedevi askerleri ile saldırılar düzenler. Bu dönem, Araplar arasında İslamiyet’in mezhepler, açısından çok yönlü tartışmaların yaşandığı bir dönemdir.  Halifeler başta olmak üzere kimsenin can güvenliği yoktur. Bizans tarzı entrikalarla katliamlar, zehirlemeler, hançerlemeler vb acımasızlıklar ve hoşgörüsüzlüklerle örülen bir tarihtir.

Bu dönemde Araplar Türklerin yaşam merkezi olan Horasan, Güney Türkistan, Hazar yöresinde 661 yılı ile sonrasında 300 yıl süren uzun bir mücadele dönemini başlatır. Türklere karşı yapılan saldırılarda;  zorla ele geçirme ve talan süreci başlatılır.[1] Türklerin yerleşim alanı olan şehirlerine karşı saldırılar sistemli bir hal alır. Emevi orduları Türk beyliklerinin zenginliği karşısında baskın ve soygundan önemli servet ve zenginleşme elde ederler.

1400 yıl önce Araplar kavruk çöl yaşamında göçebe çadırlarında bedevi bir hayat sürdürmektedir. Hâlbuki Türklerin yaşamı bulundukları bölgelerin bereketli toprakları ve ipek yolu ticaretinin yaratığı zenginlik yansıra tarihi kentlerde bilim, sanat ve yaşam kültürü açısından oldukça tatmin edicidir.

Emevi anlayışında; “Dar-ül İslam” kendileri için kutsal sayılan,“ Dar-ül Harp” kendilerine ait olmayan, “beytülmal “ olarak tanımlanan;  para, servet, mal mülklerin haksız olarak ele geçirilmesi meşru görülmektedir. Bütün bunlara rağmen yedinci yüzyılda Türklerin Müslümanlaştırılması adına Türk şehirlerine insanlık dışı yapılan saldırı, katliam, yağmalama ve talan tarihsel süreçte her iki taraftada uhrevi bir din bakışıyla olayları perdeleyip din adına inkâr yolu seçlmiştir.

Hâlbuki İslamiyet’in dinsel değerlerinde Kur ’anda ve hadislerde iyi insan olmayı emreden ve ahlak esaslarını gösteren hükümler ön plandadır.”

“ Kur ‘anda Bakara süresi, 256. ayetinde İslam dininin içinde hiçbir zaman zorlama olmadığını Kur’an açıkça ilan etmiştir.” Dinde ikrah ( cebir, zorlama ) yoktur. Artık olgunluk ( rüşt ), sapıklıktan iyice ayrılıp belirmiştir” Ayrıca Kur’anda çok geçen “birr” kelimesi ahlakın en yüksek kıymetini, yani “ mutlak hayrı “ en üstün iyiliği “ gösterir. [2] Anlamında yer almıştır.

Türklere Müslümanlığı kabul etme koşulları, kendi tarihlerinde ve eğitim süreçlerinde asla gerçek yönleriyle anlatılmamıştır. Hâlbuki Emevi Arapların, Türk beyliklerine obalarına kılıçla saldırarak soygun, vurgun, yağma, köle edinme ve katliamlar yaptıklarını ortaya koyan binlerce eser mevcuttur. Ne yazık ki tarihsel süreçte Türklerin İslamlaştırılmasının sanki mutlu bir hidayet [3] olarak sunulmuş olması gerçeği yansıtmamaktadır.

Bütün bu ağır mücadele içesinde Türkler bu dönemde istilacı Arapların İslamiyet zorlamalarına tamamen boyun eğmez. 9 ve 10’ucu yüzyıllarda Horasan erenleri olarak bilinen, Türk kültüründe evrensel bilim ve din değerlerini yaratan; Farabi, İbni Sina, Ahmet Yesevi, Hacıbektaş Veli ve Mevlana hazretlerinden oluşan din âlimleri Anadolu’ya geçerek Türklerin gönül ve inanç dünyasına Kur’an’ı Kerimin gerçek hükümlerini aktardıkları bilinmektedir.

  • Emevilerin Kâbe’yi tahrip etmesi; Yüzyılda Mekke Kureyiş kabinesinin anlayışında kabileler arasında dengeleri sağlayan İslam inancının önemli bir merkezidir. İslam inancında Emeviler öncesinde mezhepsel ayrışma söz konusu olmamıştır. İslamiyet’in oluşumunda Kâbe Allah’ın varlığı ve tanrının hak eşitliğine inananların ortak saygısıyla karşılanan, korunan, dinsel / toplumsal / siyasal inanç merkezidir.  Kutsal Kâbe aynı zamanda İslam inancında; “ Kâbe Allah’ın Evi “ Müslümanlığın kutsal haç yeridir. Hak eşitliği içerisinde bir arada herkesin İslam inancını saygı ile karşılayıp, hiçbir baskı altında kalmadan herkesin ibadetlerini yaptıkları bir merkezdir.

Muaviye’den sonra 685’de Halife olan Abdülmelik İslamiyet’i kendi içinde bölerek gücünü ve otoritesini artırmak ister. Abdülmelik’in yardımcısı kan dökücü başı Hâccec’e tarafından Kâbe’ye mancılık atışları yaparak yıkmak ister. Bu durum İslamiyet’in beş temel farzından birini oluşturan hacca gitmek inancını engelleyerek Kâbe’yi yıkmak girişimi ile İslam inancının mezhepler arası ayrışmasını yaratan olayların başlangıcıdır. [4]

Emevi halifeleri döneminde inananların uhrevi düşüncelerini ayrıştırarak savaşlara bağlı kin ve düşmanlık talan, soygun, gasp, haksız mal edinme ön plana çıkmıştır. Birçok İslam bilgini tarafından Emevilerin siyasal İslam anlayışında bilerek Müslümanlığı ayrıştırıldığı yazılmış, anlatılmıştır.

  • Baykentin yağmalanması; Türklerin İslamlaştırılması adına Şam valisi, Emevi Halifesi Muaviye’nin talimatıyla seferler başlatır.  Araplar Türklerin önemli bir yerleşim merkezi olan “Güney Türkistan” şehirlerinde zor kullanarak çok önemli bölgesel bir yağma ve talan sürdürürler. Komutan Kuteybe yönetiminde Baykent kuşatılır. Şehirde yerleşik Türklerle bir anlaşma yapılır. Daha sonra Kuteybe barış hilesiyle anlaşmayı bozar. Şehri yeniden kuşatır. Beykent’te barış hilesiyle şehre giren Araplar “ kentin zenginliğini görünce yağmaya koyulurlar.”  Şehir yağmalanırken Arap askerleri şehirde acımasız katliamlar yaparlar. Eli kılıç tutan herkes öldürülür, kadınlar, çocuklar esir alınır. Şehrin bütün surları, görkemli yapıları, ibadet yerleri tahrip edilir. Arap bedevilerinin istila ettikleri Horasan ve Güney Türkistan’daki Türk şehirlerinden elde edilen ganimet kendilerini şaşkına çevirir.

Baykent’ten talan edilen altın, gümüş, mücevherler ve her türlü ticari değerlere ganimet olarak el konur. Kuteybe bedevi askerlerine sürekli olarak; “Allah kendi dininizin aziz olması için size bu toprakları helal kıldı “ anlamında telkinde bulunur. Kuteybe, emrindeki bedevileri katliam ve soygun yaparak, ganimet almaları için adeta teşvik eder. Bölge halkının direnç ve mukavemetinin kırılması için, çeşitli dinlere ait önemli ibadet yerleri olan Budist, Zerdüşt, Şamanizm inanç merkezleri ve sembolleri halkın korkulu bakışlarında tahrip edilip yıkılır. Emevi Arap bedevileri tarafından kadınlar ve çocuklar esir pazarında satılır.  Şehrin yönetiminde Vali, kadı, vergi tahsildarı gibi tüm denetim görevleri istilacı Araplardan oluşturulur.  İşgal öncesinde yaşayan Acem, Kıpti, Kürt, Türk ırklarının kendi aralarında dinsel inançlarına karşı çatışma veya kavgalar yoktur. Farklı inanıştan ve ırklardan olan dinlerin önemli bir kısmında kendi inançlarının ayin ve ibadet törenlerinde tek tanrılı Allaha olan inançlarının yer aldığı bilinmektedir.

  • Buhara’nın işgal edilmesi; 673 yılında Emevi halifesi Muaviye’nin Horasan valisi Ubeydullah 24 bin kişilik bir kuvvetle Ceyhun nehrini geçer. Kırbaç Hatunun yönettiği Buhara’yı kuşatır. Bu kuşatma ile tam bir zafer elde etmekten ziyade, büyük bir yağma ve talan yapar. 685 yılında Abdülmelik’in halife olmasıyla birlikte Emevi anlayışı bu defa Mekke’nin kutsal merkezi olan Kâbe’yi mancınık ateşiyle yıkma teşebbüsünde bulunur. İçte ve dışta kendi Emevi siyasetinin yayılması ve güçlenmesini istemektedir. Bu defa gözü dönmüş, bölgede acımasızca katliamlar yapan  “kan dökücü” ve zalim olan Haccac’ı kendisine yardımcı yapar. Başka bir amacı Arap/ İslam siyasetinin içindeki ayrıcalıkları hilafet taraflarıyla hesaplaşmaktır.

Buhara dinsel olarak Şamanizm yansıra Yahudiler, Zerdüştler, Budistler ve Türklerin yoğun bulunduğu yerdir. Aynı zamanda ipek ve baharat yolu üzerinde bulunan zengin gösterişli bezirgânların ticaret merkezidir. Şehir baştanbaşa eski tarihi ve kültürel yapılar ve ibadet mekânlarıyla doludur.

Muaviye’nin komutanı Kuteybe’nin Horasan ve Güney Türkistan bölgesine yapılan çok sayıda saldırılar nedeniyle bedevi askerler oldukça yılgındır, savaştan geri çekilir ve kaçarlar. Kuteybe bu defa askerlere şu talimatı verir. “ Her kim Türklerden kesik bir baş getirirse 100 dirhem altın vereceğini söyler.”  Muaviye’nin ordusu Kuteybe’nin kurguladığı Bizans entrikaları ile Buhara’yı kısa zamanda kuşatır. Şehirde yaşayan herkesi kılıçtan geçirir. Sokaklar kan ve cesetten geçilmez duruma gelir. Yağma, soygun ve talandan sonra şehirde ele geçirilen erkek, kadın ve çocuklar esir pazarlarında köle olarak satılır.[5]

Buhara’yı Melike Kırbac Hatun yönetmektedir. Türk halkının karşı tepkilerinin azaltılması için, Kırbac Hatun’un Oğlu Tuğşat’ı Bedevi Araplara boyun eğmesi karşılığında kukla bir hükümet kurdurulur. Kuteybe şehrin zenginliğine tam hâkim olmak maksadıyla kendilerine muhalif kişileri toplayarak kılıçtan geçirir. Halifeye savaş tazminatı olarak halktan vergi toplar. Tuğşat kısa bir süre sonra Müslüman olur. Emevi komutanı Kuteybe Buhara ve Hazar, Horasan çevresinde yaşayan Türklere karşı geniş bir saldırı planı hazırlar. Asıl amaç halkın Müslüman yapılması görünümünde şehirlerin zenginliğinin yağmalanmasıdır. Bu durum doğrudan doğruya istilaya uğrayan insanlara karşı bir yağma savaşıdır. Bedevi Arap askerleri ve yöneticileri bu savaştan sınırsız ganimet ve servet elde ederler.

Buhara’yı fethettikten sonra acımasız savaşçı Kuteybe Şam Valisi yapılır. Kuteybe Buhara ganimetinden Halife adına 200 bin, Horasan Valisi için 10 bin dirhem altın olarak“ Dar-ül Harp” ganimeti öder.

Şehirde yaşayan Türkler ve diğer ırklarla yapılan anlaşmada; Bedevi Arap askerlerinin hayvanlarına yem verecek,  Şehirde yaşayacak, Bedevi Araplar ’için odun ve yakacak temin edecektir. Arabistan’dan bölgeye getirilen bedeviler şehir dışında bahçeli arazi ve evlere karşılıksız olarak yerleştirilir. Türklerin yaşadığı ve oturmakta olduğu evlerin içine işgalci Araplar yerleştirilir. Bu durum gayri meşru zorbalıkla aile ve yaşam mahremiyetinin pervasızca tahrip edilmesine neden olmaktadır. “ İslam dinini yaymak “ adına bedevilerin kendilerine böylesine vahşi haklar verilmesi karşısında Türkler evlerinin Araplarla paylaşılmasına karşı çıkar ve evlerinin tamamını işgalci Bedevilere terk eder,  kafileler halinde Buhara’dan çekilirler.

Vahabi inançlarına göre insanlar Müslümanlık adına “hidayete” ulaştırma yönünde yapılan bu ağır insafsızlık, hunharca, despotizm sonucu yapılan zulüm ve işkencelerin yüce İslam dininin temel anlayışı açısından Kur’an’ın emirleri olarak sıralanması asla kabul edilemez.

  • Talkan işgal ve yağmalanması; Seyhun, Ceyhun ırmaklarının arasında kalan Güney Türkistan bölgesi, Göktürk devletinin yıkılmasından sonra Çin’in yarattığı baskılar ve karmaşa hâkimdir.

Muaviye aynı yöntem ve tekniklerle Talkan’ı kuşatır. Halka büyük bir katliam yaparak şehri ele geçirir. Eli silah tutan erkekler öldürülür.

Arap Bedevi komutanı Kuteybe Bizans entrikaları yansıra yerli halka karşı kendi yöntemlerinde sıraladığı şeriat hükümlerinin uygulanmasından çekinmez. Halka karşı Kuran ve İslami kurallarda asla yer almayan ağır savaş yöntemleri uygulanır. Şehirin birçok yerinde ibadet yerleri yıkılırken bir taraftan da bedevi Araplar kafileler halinde Buhara’ya getirilip yerleştirilir. Buhara Türk halkını doğrudan baskı altına almak amacıyla, herkesin kendi evinin yarısını istilacı Bedevi Arap’la paylaşması zorunluluğunu getirir.[6]

Bedevi Arap istilası ile birlikte, Türklerin ve yerleşik halkın ibadet yapılacak yerleri camiye çevrilir. Halka şeriat baskıları uygulanır. Yağma, talan katliam ve kendi saflarında köle savaşçıları yaratılması, tüm kadın ve çocukların esir pazarlarında satılması Türkleri oldukça olumsuz etkiler.

  • Talasın istilası ve yağmalanması; Talasda yerleşik halk, Horasan ve Hazar bölgesinde Seyhan ve Ceyhun ırmakları arasında bulunan ipek yolu üzerinde bölgede altın, gümüş süs eşyaları, ipek, baharat ticareti yaparak yaşamlarını sürdürmektedir. 893 yılında Emevi orduları işgal alanlarını Talas’a kadar genişletmek isterler.[7]  Talas’ı yöneten Kağanın Hatun eşi dâhil 15 bin Türk esir alınır. 10 bin Türk katledilir.[8] Zorla toplanan genç ve çocuklar kendi ordularında savaşçı köleler olarak kullanır. Talas’a saldırarak halkın tapınakları tahrip edilir ya da camiye dönüştürülür. Emevi orduları, Talas Türk halkına yapılan saldırı ve yağmadan deve, koyun ve kıymetli madenlerden oluşan muazzam bir ganimet elde ederler.

Talas’da 650-700 yıllarında başlatılan Emevi saldırıları, Abbasi dönemi dâhil 1058 yılına kadar 400 yılı devam eder. Kanlı soygun sürecinde nihayet, Türklerin bir kısmı Müslümanlığı kabul eder. Bölgede bulunan Karahanlı ve Gazneli devletlerinin birbiri ile olan mücadelesi sonunda yıkılması, bölgede Türklerin yarattığı müdafaa dengesini tümüyle ortadan kaldırılır.

  • Semerkant’ın yağmalanması; 685 yılında Halife Muaviye “ kanlı katil “ namlı Haccac’ı Irak Genel Valisi olarak atar. Araplar Güney Türkistanı tümüyle kuşatmak için Ebubekir’i Sicistan’a, Ebusufrayı Horasana görevlendirir. Şam valisi Haccac Güney Türkistan’ın bazı Türk şehirlerinin kuşatılması için Kuteybe’i yeniden yetkilendirir. Semerkant’ın alınması için şehir günlerce mancılık ateşiyle dövülerek ağır tahribata uğratılır. Türkler şehri canla başla savunurlar. Kuteybe kuşatmada İranlı köle ve paralı askerleri kullanırsa da başarılı olamaz. Şehrin daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek anlaşma ile şehri teslim eder. Şehri teslim alan Kuteybe anlaşmadan cayar ve katliam yapar. Yeni bir anlaşma yapılır;  İşgal edilen Semerkant her yıl 2 milyon 200 bin altın ödeyecektir. Ayrıca 30 bin genç savaşçı esir verecektir. Semerkant’a yeni bir cami yapılacak, eli silah tutan Türkler şehirden çıkarılacak, İbadethane ve tapınaktaki mücevheratı Kutyeybe’ye verilecektir.  Kuteybe bütün bunlar yeterli görmez ilave altın ve mücevherat ister. Hiçbir şekilde şehre dışardan kimse alınmaz.  Semerkant’tan çöle sürülen Türkler çöl iklimine uyum sağlamayarak kitleler halinde açlıktan ölüler.

Ceyhun ırmağı doğusunda yaşayan Türklere karşı yapılan Bedevi saldırıları karşısında gösterilen mukavemet Bedevi Arap saldırganlarını korkutmuştur. Ne var ki Horasan ipek yolu üzerinde altın, gümüş, deri, kâğıt zenginliği Emevi devletinin iştahını kabartmaktadır. Semerkant’a evler yapılması için, Arabistan’dan getirtilen 50 bin bedevi asker Horasan’a yerleştirilir. Semerkant’a daha büyük güçle saldırı düzenlenir. Yapılan saldırılarda 30 bin Türk genci esir alınır, boyunları damgalanarak bedevi Araplara paylaştırılır.  Satmak üzere Horasan esir pazarlarına götürülür.

Bir dönem sonra Horasan bölgesinden alınan ganimetler tükenir. Halife Abdülmelik hazırlanan bedevi ordularıyla yeni fetihler düzenler. Bu çerçevede “kan emici”  olarak adlandırılan Haccac’ı Irak genel valisi olarak yetkilendirir. Hacca güç kullanarak bölgedeki Türklere karşı 704 yılına kadar saldırılar düzenler, şehirleri yağmalatır.  Buna rağmen Türkler şehrin savunmasında tahminlerin üzerinde direnç gösterir. Her şeye rağmen bedevilerin istila ettikleri şehirleri kısa zamanda geri alırlar. Bedevi saldırılarında esir olan Türkler tutuklanarak boyunları mühürlenir. Emevi orduları, Türk esirlerin üzerinde bulunan giysileri zorla alır ve kendileri kullanır. Giysileri alınan Türkler, kışın ağır soğuk ve kötü iklim şartlarında göç yollarında kitleler halinde ölürler.

705’te Emevi Halifesi Abdülmelik ölür. Yerine oğlu I. Velid halife olur. Bu defa Irak valisi olarak yeniden bölgenin talancısı cengâver Kuteybe’nin görevlendirilmesiyle Horasan bölgesinde Türklere karşı kurgulanan entrikalı kanlı saldırılar yeniden başlatılır.[9]

Emevi Abbasi Halifeleri döneminde İslamiyet’in yayılması adına bedevi Arapların Türklere yapılan soykırımına ilişkin saldırı ve katliamlar tarihsel süreçte; Tarihçi, araştırmacı Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı’nın “ İslam Tarihi ve Türkler “  ve Erdoğan Aydın’ın “ Nasıl Müslüman Olduk” “ Doğan Avcıoğlu Türklerin Tarihi “ adlı eserlerinde ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

Ebu Süfyan’ın kurguladığı Emevi Halifesi Muaviye ile MS-661yılında Horasan ve Güney Türkistan Türk şehirlerinde başlatılan siyasal İslam “ Dar-ül Harp” amaçlı zulüm yöntemleriyle 400 yıl boyunca uygulanır. Siyasal İslam taraftarlar halkın kutsal İslam inancını özgür birey anlayışı yerine, “ümmet”, “mürit “, “kulluk” kavramlarıyla çıkar örgütlenmesi adına ustalıkla istismar etmektedir.

Yedinci yüzyıl derinliklerinden Anadolu’ya gelen “siyasi İslam” yöntemleri FETÖ ( Fetullahçı Terör Örgütü ) olarak devletin içinde Silahlı Kuvvetlerde, Adliyede, Emniyette, Eğitim Kurumlarında ve sermaye içinde yıllar boyu örgütsel siyasi İslam faaliyeti olarak yürütülmüştür. Halktan toplanan Himmet isimli yardım paralarıyla yüzlerce okul, dershane, banka kuracak kadar dev bir servet elde edilmiştir. Sonuçta  15 Temmuz 2016’ da emperyalistlerle iş birliği içinde, Türkiye Cumhuriyetine karşı Fetullahçı Terör Örgütü olarak uçaklarla, tanklarla darbe girişiminde bulunulmuştur.

Geçmişten günümüze gelen mezhep kavgalarını sürdüren siyasal İslam taraftarları, toplumsal çatışmalara neden olmakla birlikte, bilimsel çağdaş gerçekçiliği inkâr etmektedir. Günümüzde siyasal İslam taraftarları ve bazı tarikatlar Anayasal sistemin özünü teşkil eden Atatürk milliyetçiliğine dayalı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti ilkelerini yok etmek için örtülü bir mücadele sürdürmektedir.

İsmail Bozkurt

[1] Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman Olduk Kırmızı Yayınları İstanbul 2011 / 27. Baskı Sf. 40

[2] Hasan Ali Yücel, İyi Vatandaş İyi İnsan, T. İş Bankası Kültür Yayınları İstanbul 2011,Sf. 101

[3] Hidayete ermek; Hidayete ermek; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp, doğru yola girmek, doğru yolu iletmek, ataletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, iman etmek, Müslüman olmak, yol gösterici, Kur’an tevhit gibi anlamlara gelir.

[4] Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman Olduk Kırmızı Yayınları İstanbul 2011 / 27. Baskı Sf. 88( Bahriye Üçok” İslam Tarihi Sf. (54-55)”

[5] Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman Olduk Kırmızı Yayınları İstanbul 2011 / 27. Baskı Sf. 96

[6] Aynı eser sf. 98

[7] Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman Olduk, Kırmızı Yayınları İstanbul 2011 / 27. Baskı Sf. 88

[8] Doğan Avcıoğlu Türklerin tarihi C3 Sf.1401

[9] Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman Olduk, Kırmızı Yayınları İstanbul 2011 / 27. Baskı Sf. 109

Yorumlar

  1. Atabey Bozkurt dedi ki:

    Emeğinize sağlık bize geçmişten geleceğe vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekürler iyiki varsını ayrıca bana bir tarih dersi oldu