Bodrum Gündem

Oynamadan Oynamak

Hayatını oynayarak kazanıyordu;
Ancak hayatında hiç oynamadı…

Ebediyete uğurladığımız Fatma Girik’in manevî huzurunda saygı ile eğiliyorum…

Bir insanın, bir olay ya da bir durum karşısında ağzından ilk çıkan sözleri çok önemserim. Bu ilk sözlerin, insanın gerçek düşüncelerini yansıttığına inanırım. Bu düşüncemi birkaç gün önce bir dostumla paylaştım, o da bana; “ben ağzıma geleni söylediğim için mi beni önemsiyorsun?” mealinde sözlerle şakalaştı benimle. Ancak söylediğini önemsedim; Mevlânâ’nın bir söylemi geldi hemen aklıma:

Ne söylersen söyle, söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.

Dostumun söyledikleri; söylediklerimin, söylemek istediklerim olmasına daha fazla özen göstermem gerektiğini düşündürdü bana. Tabii ki düşünerek ve özenerek seçeceğiz kelimeleri ve öyle konuşacağız; bu bizim insan olma niteliğimizle doğrudan ilgili bir konu. Bu konuda Aristotales’in “Orta Yol” yaklaşımını çok değerli buluyorum:

Ağzı sıkılıkla, boşboğazlık arasında açık sözlülük.

Bu kadar uzunca bir girişten ve felsefeden sonra konuma başlamak istiyorum.

Değerli insanımız Fatma Girik’in ebediyete intikâlini duyduğumda ağzımdan dökülen ilk sözler, yazımın başında yazdıklarım oldu:

Hayatını oynayarak kazanıyordu; ancak hayatında hiç oynamadı.

Fatma Girik değerleri olan bir insandı. Kendisini özel olarak tanımadığım için temel değerlerinin hepsi hakkında tabii ki bir şey söyleyemem; ancak topluma mâl olmuş bir insan olduğu için Fatma Girik deyince ilk aklıma gelen temel değerleri konusunda şunları sıralayabilirim: Dürüstlük, Adâlet, Sadâkat, İçtenlik…

Kendisiyle çok küçük bir anımı da paylaşmak istiyorum; zira çok etkilenmiştim.

Zannedersem 1989 ya da 1990 kış aylarından bir gündü. O zamanki işyerim Zincirlikuyu’da, Mecidiyeköy’den Zincirlikuyu istikâmetine doğru giderken Büyükdere Caddesi sonlarındaydı. Soğuk bir kış günüydü, trafik de oldukça yoğun idi. Karşıdan karşıya geçmiş ofis binasına doğru yürüyordum. Karşımda Fatma Girik’i gördüm. Ayağında postal tipi bir çift ayakkabı, üzerinde parka benzeri bir mont, içinde boğazlı bir kazak ve elinde telsiz ile yürüyordu. Hatırladığım kadarıyla o zamanlar Levent-Etiler tarafında oturuyordu. Şişli Belediye Başkanı olduğu dönemdi. Belki karlı bir havaydı, tam hatırlamıyorum. Karşımda görünce şaşırdım. Karşılıklı kısa bir bakıştan sonra birbirimize gülümseyerek selamlaştık ve yürümeye devam etti. Arkasından hayranlıkla baktım. Son derece yalın ve olduğu gibi bir insandı. Ne koruması vardı ne de dikkat çeken bir davranışı. Dikkat çekiyordu tabii; çok güzel bir kadın oluşu doğal olarak dikkat çekiyordu. Asıl dikkat çeken ise sadeliği, olduğu gibi oluşu, içtenliği idi. Söyledim ya, yanında kimse yoktu, bir korumaya ihtiyaç duymuyordu…

Sonra düşündüm; kim kimi kimden koruyacak? Fatma Girik zaten halktı, halk halktan korunmaz ki… Kendisiyle o gün karşılaştığım için kendimi o kadar bahtiyar hissediyorum ki… O kısacık andaki fotoğraf çok şey anlatmaya yetiyordu kendisi hakkında.

Hiç unutmuyorum, bir TV dizisinde öğretmeni canlandırıyordu ve o rolüyle; zannedersem öğretmenler günüde, öğretmenlerden ödül almıştı. Ödül aldıktan sonra yaptığı konuşmanın tamamını hatırlamıyorum; ancak hatırladığım, Fatma Girik’in kim olduğunu çok güzel anlatıyordu:

Düşünebiliyor musunuz, ben İlkokul mezunuyum ve öğretmen rolümden dolayı, öğretmenlerden bir ödül alıyorum. Benim için bundan daha büyük bir ödül olabilir mi?

Onu bizler bilemiyoruz tabii; ancak kendi adıma söyleyebilirim ki bizim için çok büyük bir ödül, sizin gibi bir sanatkârın hayatımızda yer almış olmasıdır.

Işığınız elden ele taşınarak, nesiller boyu bizi aydınlatmaya devam edecek, buna eminim…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Fevziye AKÖZ dedi ki:

    Fatma Girik hakkında yazdıklarınız bir kadın olarak onur verici, saygı ile anıyorum.